Türkiye'nin en iyi haber sitesi
NİHAT HATİPOĞLU

İman mı, amel mi öncelikli?..

"Allah birdir, O'ndan başka yaratıcı yoktur" kelimesi yani "La ilahe illallah", dine girmenin ve akabinde cennetlik olabilmenin ilk temel taşıdır. Her birimiz "La ilahe illallah" demişizdir. Belki farkında olmadan bu cümleyi günde birkaç kez telaffuz ediyoruzdur. Allah'ın birliğini söyleyen kişi artık iman dairesine girer. Allah'a imanın ayrılmaz ikinci hamlesi, "Muhammed, Allah'ın son elçisidir" cümlesidir ki O'nsuz imanın bir anlamı yoktur. Zira kitap yani vahiy ilk kez O'nun kalbine, kulağına, ruhuna ve belleğine yerleştirildi.
Amel, yani iyi işler yapmak; namaz, oruç, zekât, hac ve benzeri ibadetleri yerine getirmek, imanla beraber bulunursa bir anlam taşır. Mesela; Allah'a ve Peygamber'ine inanmayan birinin zekâtı da, haccı da, namazı da kabul olmaz. Boşuna namaz kılmış, boşuna aç kalmış olur. Onun için imansız amel makbul değildir. Ama amelsiz iman (her ne kadar sıkıntılı ise de) makbuldür. Yani açılımı şudur: Kişi namaz kılmasa, oruç tutmasa ama Allah'a ve Peygamber'e iman etse imanı makbuldür. Tabii ki yapmadığı amelden sorumlu olur.
Amelsiz imanı rüzgârlı havadaki kandile benzetmiş eskiler. Sert bir rüzgâr kandili söndürebilir. Ama kandilin üzerine konan ve rüzgâr geçirmeyen cam ise amele benzetilmiş. Yani ameller; iyilikler, merhametler, adaletle davranmak, insan ayırmamak, kimseyi dışlamamak, namaz kılmak imanı korur.

AMEL, AHLAKLA BEZENMELİ
Güzel amel ve ibadet dinin vazgeçilmez sorumluluklarındandır. Amelini ahlaki temellerden yoksun bırakan, yaptığı amelle arzu ettiği neticeye ulaşamaz. Her işin, amelin ahlaki bir değeri vardır. Onun için, "Namaz günahtan alıkoyar" denir. Alıkoymuyorsa arzu edilen namaz değildir kılınan. Ama faziletli ve erdemli ahlakla bezenen bir namaz kişiyi Rabb'ine ulaştırır. Kişinin ahlakını irşat eder. Güzel huylu olur. Merhamet eder.
"Kurbanlıkların ne etleri ne de kanları Allah'a ulaşır. Fakat O'na sadece sizin takvanız ulaşır" (Hac/37) ayetinin anlattığı budur. Rabb'in ne kurbana, ne de namaza ihtiyacı vardır. Muhtaç olan kişinin kendisidir. Kısacası herhangi bir iyi işin, ibadetin ahlaki yönü eksikse o amelin bir karşılığı olmaz. Onun için, "Küfreden, hakaret eden orucu bıraksın" buyuruldu. "Boşuna aç kalmış olur" şeklinde ikaz edildi.

HAYIRDA YARIŞMALIYIZ
"Hayırda yarışmak" dinin emridir. "Herkesin yöneldiği bir yön vardır. Haydi, hep hayırlara koşun, yarışın! Nerede olsanız Allah hepinizi bir araya getirir. Şüphesiz, Allah'ın gücü her şeye hakkıyla yeter" (Bakara/148) ayeti bunu anlatır. Mazluma yardım etmek, fakiri gözetmek, adaletle karar vermek, kul hakkından sakınmak, sadaka vermek, yetimi giydirmek, düşmüşü kaldırmak erdemli tavırlardır. Allah katında misliyle karşılık bulur.
Ancak bizler çoğu kez bütün bunları öteliyor, daha basit şeylerle dini duruşumuzu güçlendirdiğimizi zannediyoruz. İnsanların kusurunu bulmak için harcadığımız mesaiyi bir düşmüşün derdini halletmeye ayırsaydık Rabb'in razı olduğu işi yapmış olacaktık.
Büyüklerden biri Kâbe'deki tavafı yarıda bıraktı, derdi olan adamın derdini halledip tavafa öyle devam etti. Problemi çözmek, nafile tavaftan daha az önemli değildi zira. Hz. İsa, kötü yola düşmüş, düşürülmüş olan bir kadını taşlamaya hazır olan kalabalığa seslendi: "Öldürmeye ne kadar meraklısınız. Hadi ilk taşı hiç günah işlememiş olan atsın. Sonra siz atın." Herkes birbirine baktı. Tıpkı bizler gibi. Her toplumda olduğu gibi günahkârların sayısı günahsızlardan çok çok fazladır.

DAHA ÖNCE HELALLEŞSEYDİNİZ
Adam hırsızlığı taammüden, tasarlayarak, ihtiyacı olmadan meslek haline getirdiği için yapıyor. Hırsızlık yapan birini yakalayıp Hz. Peygamber'e getirdiler. "Allah'ın Resulü ceza uygula" diye. Efendimiz sorguladı. Evet, hakikaten cezası olan bir suç işlemiş. Cezası yüzüne karşı söylendi. Mahkemeden çıkarken Hz. Peygamber ağlamaya başladı. Peygamber'in ağladığını gören arkadaşları, hırsızı yakalayan ev sahibine ulaştı. "Siz hırsıza ceza vereceksiniz. Fakat Efendimiz buna müthiş üzüldü. Adamı affetseniz de Resulullah da sevinse" dediler. Ev sahibi, "Madem Resulullah üzgün, biz de hakkımızdan vazgeçeriz" dedi. Ve hırsızla beraber huzura girip şöyle dediler: "Ya Resulullah, üzüldüğünü öğrendik. Davadan vazgeçiyoruz, bunu affedelim."
Resulullah kızgın bir şekilde şöyle buyurdu: "Neden suçluyu bana getirmeden aranızda helalleşmediniz? Helalleşeceğiniz şeyi yapmıyor, bana geliyorsunuz. Ben ancak Allah'ın kurallarını uygularım. Siz gidip adama ceza uygulayacaksınız. Ben nasıl ağlamayayım. Bana gelmeden çözseniz ya! Bir Müslüman'a ceza uygulanması elbette beni üzer."

KALBİMİZDE GİYOTİN VAR
En ufak bir şeyden dolayı kutuplaşıyoruz. Mecazen, ruh dünyamızda kim bilir her gün kaç kişiyi darağacına mahkûm ediyoruz. Birbirimize hakaret etmek için bahane arıyoruz. Gençlerimiz bu kasırgalı havada ümitsiz ve umutsuzlar. Maalesef makul ses çok az. Biri bir hatalı cümle söylesin de bindirelim diye hınçla bekliyoruz. Elbette her birimizin yığınla hatası, kusuru, suçu, günahı, eksiği ve kusuru vardır. Ama ne yazık ki başkasının kusurunu görmekten kendi kusurumuzu görmez olduk. Ne diyelim; Rabbim çirkin ahlaklı olanlara hidayet, bizlere de feraset versin. Bizi, birbirimizi sevmesek de, birbirimize tahammül edecek erdeme ulaştırsın.

***

İSLAM'DAKİ BÜYÜK GÜNAHLAR NELERDİR?
Büyük günahların sayısı hakkında bir rakam telaffuz etmek zordur. Bunların sayısını yüzlerceye çıkaran âlimler olmuştur. Bu konuda Kuran ayetleri ile sahih hadisler esas kaynağı oluşturmaktadır. Örnek olarak şu hadisi verebiliriz: "Kişiyi helak eden yedi büyük günahtan sakının. Bu günahlar; Allah'a şirk koşmak, sihir yapmak, bir insanı haksızca öldürmek, tefecilik yapmak, yetim malı yemek, savaştan kaçmak, günahsız mümine bir kadına zina iftirası atmak." (Buhari, hd: 2767, Müslim, hd. 89)
Kabir azabına neler yol açar?
Bazı hadisler bu konuda özlü bilgi verir. Gıybet, söz taşımak, idrar akıntısından (özürlüler hariç) sakınmamak, imkânı olmasına rağmen borcunu ödememek, yalan söylemek gibi hususlar kabir azabına yol açar.
Ehl-i kitap kavramı içine kimler girer?
Hanefi fakihlere göre, yüce Allah tarafından indirilmiş olan, yani semavi kaynağa dayanan bir kitaba iman edenlere ehl-i kitap (kitap ehli) denir. Hz. İbrahim (AS) ve Hz. Şit'in (AS) sahifeleri, Hz. Davud'un (AS) Zebur'u, Hz. İsa'nın (AS) İncil'i gibi. Ancak Hanbeli, Şafii, Maliki âlimlerine göre ehl-i kitap olması için Tevrat veya İncil'e inanmış olması şartı vardır. Bilindiği gibi ehl-i kitabın kadınlarıyla evlilik caiz olduğu gibi kestikleri hayvanın eti de yenir.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA