Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HİLAL KAPLAN

Ağla YPG, ağla

Başkan Erdoğan ve ABD Başkanı Trump arasında geçtiğimiz cuma günü gerçekleşen telefon konuşmasının üzerinden daha bir hafta geçmemişti ki 'son dakika' haberleri arka arkaya gelmeye başladı.
Önce Patriot savunma sistemlerinin satışının yolu ABD Dışişleri Bakanlığı'nca açıldı. Ardından ABD'nin Suriye'den çekilmeye hazırlandığı iki büyük medya organına sızdırıldı. Başkan Trump, attığı tivitte, "Suriye'de DEAŞ'ı yendik. Trump başkanlığı boyunca orada kalmak için benim açımdan en önemli sebep buydu" diyerek haberleri doğruladı. Çekilme için maksimum 100 günlük bir periyodun gerekeceği belirtildi.
Ayrıca Suriye'deki ABD Dışişleri personeline 24 saat içinde orayı terk etmesi talimatı verildi. Öte yandan, anlaşılan Suriye'den çekilme fikrine sıcak bakmayan Pentagon'dan gelen yazılı açıklamada, bölgedeki yerel ortaklarla ve onlar üzerinden çalışmaya devam ettikleri belirtilirken, ABD askerlerinin eve geri dönüş sürecini başlattıkları ifade edildi.
ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi ve eski Ankara Büyükelçisi olan James Jeffrey'nin, Atlantic Council'de yaptığı bir konuşmadaki şu sözleri, Trump yönetiminin YPG'ye bakışında, Obama döneminden çok daha farklı bir yola girildiğinin işareti olarak okunabilir: "YPG'yi çok belirli bir amaç için destekliyoruz: DEAŞ'la mücadele etmek için ki bu onların bize yaptığı bir iyilik değil. Karşılıklı çıkara dayalı bir ortaklık ilişkisidir. Günün sonunda, onlar da diğerleri gibi Suriye'deki bir taraftır. Devlet altı varlıklarla kalıcı ilişkilerimiz olamaz."
YPG, bazı Washington analistlerinin ısrar ettiği gibi, DEAŞ'a karşı mucizevi başarılar elde eden istisnai bir grup değildir. Aslında ABD'nin hava desteği olmadan DEAŞ'a karşı mücadele edebilecek bir güç de değildir. Nitekim Rakka'dan DEAŞ'ın temizlenmesi için bir yandan şehir bombalarla yerle bir edilirken, diğer yandan BBC'nin video kayıtlarıyla belgelediği gibi DEAŞ teröristlerinin bölgeden özgürce çıkmalarına imkân sağlayacak bir anlaşma da yapmış etkisi abartılmış bir gruptur. Suriye'nin demografik yapısı içinde ise azınlık olan Kürtlerin içinde de azınlık olan ve kendileri gibi savaş suçlusu PKK lideri Öcalan'a biat etmeyen Kürtleri de zorunlu göçe maruz bırakan, Amnesty ve Human Rights Watch'un kanıtladığı üzere 11 yaşından itibaren çocuk savaşçıları zorla silahlandıran bir terör yapısıdır.
Obama döneminde bu terör grubu, DEAŞ'ı yenmekteki tek seçenek olarak idealize edilip kahramanlaştırılırken, Trump döneminde ise, çekilmeyi de haklılaştıracak şekilde para-silah-eğitim üçgeninde ABD ile çıkar ilişkisini girmiş ama artık mesaisi bitmiş bir gruptur. Suriye'nin geleceği belirlenirken masada yer almamalarını sağlayacak olan da Türkiye ve Rusya'nın bundan sonra alanda birlikte hareket ederek yapacaklarıdır.
Türkiye, Fırat Kalkanı Harekâtı'nda DEAŞ'a karşı kendi ordusuyla savaşan ve şehit veren, DEAŞ'tan özgürleştirdiği yerlerde de yaklaşık 100 bin mültecinin ana vatanlarına dönmesini sağlayacak kadar güvenliği sağlamlaştırmış, başka örneği olmayan bir performans sergiledi.
Brunson'ın iade edilmesinden bu yana Türkiye ve ABD ilişkileri için tarihi günlerden geçiyoruz. ABD tarafından İran yaptırımlarından muaf tutulmamızla başlayan süreci, Suriye'deki gelişmelerle pekiştiren girişimler yapılıyor. Türkiye'nin ağzı çok yandı. Bir yandan 'sırtımızdan bıçaklandık' diye feryat eden PKK/YPG muhiplerini izlerken, diğer yandan da yoğurdu üfleyerek yiyebiliriz.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA