Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HÜLYA GÜLER

Yapay zekâlı varoluşsal meseleler

Ünlü İngiliz mucit ve bilim-kurgu yazarı Arthur C. Clarke'ın 1964'te BBC'de anlattığı, 2000'li yıllara ilişkin öngörüleri bugünlerde sosyal medyada yeniden dolaşmaya başladı. Nedeni, 1917 doğumlu Clarke'ın (Ölüm Tarihi 2008) üretken yapay zeka ve akıllı makinalar çağına yönelik isabetli tahminleri. Bugünün fütüristlerinin kehanet olarak da görmek istediği öngörüleri biraz açayım. Clarke, bundan 50 yıl önce '2000'li yıllarda şehirler nasıl olacak' sorusuna bugünkü yaşam koşullarını son derece isabetli bir şekilde tanımlayarak cevap veriyor: "Bundan 50 yıl sonra şehirler gökdelenlerle mi dolu olur hatta şehirlerde yaşayan kalır mı bilemiyorum ama insanlar işe gitmek zorunda kalmayacaklar, istedikleri yerden istedikleri işi yapabilecek ve nerede olduğunu bilmedikleri insanlarla anında haberleşebilecekler" diyor. Asıl ilginç olan ise II. Dünya Savaşı'ndan sonra dünyada yaşanan nükleer travmaya rağmen şehirlerin boş olmasını bambaşka bir nedene; zamandan ve mekandan bağımsız kurulabilen sürekli iletişime bağlaması. Tam da pandemi sonrasında yaygınlaşan ve şimdilerde 'acaba kalıcı olacak mı' diye düşündüğümüz uzaktan çalışmayı tanımlıyor. Ama Clarke'ı sosyal medyada yeniden popüler yapan sadece bu tahminleri değil. Asıl konu o günkü tanımıyla akıllı makinalar. Yani bugün konuştuğumuz 'üretken yapay zeka' meselesi. 1960'lardaki makinaları 'moron' olarak niteleyen Clarke, 2000 yılında dünyayı akıllı makinaların yöneteceğini düşünüyor. Robotlar ve akıllı makinaları zaten bir süredir konuşuyoruz. Ama trend okuyuculara göre konuşmayı bir kenara bırakacağımız dönem 2024 ile birlikte artık başlıyor. Yani 2024 yapay zeka uygulamalarını hayatımızda daha fazla göreceğimiz bir yıl olacak. Geçenlerde Müşteri Deneyimi Yönetimi ve Teknolojileri Derneği (MDYD) (daha çok bilinen adıyla Çağrı Merkezleri Derneği) Başkanı Banu Hızlı ile 42 milyar TL büyüklüğe ulaşan sektörü konuştuk. Çağrı merkezlerinin genç istihdamına ve hizmet ihracatına olan katkılarının altını çizen Hızlı'nın anlattıkları arasında en çok, uzaktan çalışmanın en iyi örneklerinden biri olan çağrı merkezlerinde kullanılan yapay zeka uygulamaları ilgimi çekti.
İş o kadar ilerlemiş ki karşınızda konuşanın bir çeviri robotu mu yoksa bir insan mı olduğunu anlayamayacağımız ya da hiç merak etmeyeceğimiz günler çok yakın. Şu anda müşteri deneyimi merkezleriyle yaptığımız yazışmaları zaten robotlar cevaplıyor. Çok yakın bir zamanda ise anında çeviri uygulamaları ile Alman bir müşteri, Erzurum'da Almanca bilmeyen bir operatör ile şikayetlerini çözmeye çalışacak. Çeviri robotunun hata yapmamasını dileyerek tabi. Banu Hızlı'ya göre bu, 'yapay zeka işlerimizi elimizden alacak' demek değil. Meselenin buraya düşünüldüğü kadar hızlı geleceğini düşünmüyor daha doğrusu işin içinde her zaman insan dokunuşuna ihtiyaç olduğunu hatırlatıyor. Kendisine katılmamak mümkün değil.
Ama nasıl Clarke, bundan 50 yıl önce durup 50 yıl sonrasını düşündüyse bizlerin de düşünüp işte bu insan dokunuşunun dünyanın ve insanlığın yararına devam etmesi için elimizden geleni yapmamız gerekiyor.
Zira Clarke belki de kendisine sorulmadığı için öngörüde bulunmadığı sürdürülebilirlik konusu var ki, artık bir varoluş meselesine dönüştü. Konu varoluşa kadar gelince 170 bin kişinin istihdam edildiği ve bugünlerde yabancı yatırımcıların gözdesi çağrı merkezlerinin geleceği de başka bir yazıya kaldı.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA