Türkiye'nin en iyi haber sitesi
MELİH ALTINOK

Bağcılar'da keskin nişancılar olsa...

Diyarbakır'ın Sur ilçesi PKK'lı teröristlerin "kurtarılmış bölgesi." Tahir Elçi'nin hayatını kaybettiği çatışmada polisten kaçan PKK'lılar da kendilerini bu bölgedeki hendeklerin arkasına atıp ortadan kaybolmuşlardı.
Yakılan tarihi Fatih Paşa Camii ve okullar da yine bu bölgede.
Bu olayların ardından güvenlik güçlerinin kentin merkez ilçesi Sur'daki operasyonları sürüyor. Her sokak başı polis tarafından tutulmuş durumda.
Ne var ki halkın arasına karışan PKK'lılar direnmeye devam ediyor. Evlere yerleştirilen PKK'lı keskin nişancılar polisleri şehit ediyor.
Bölgeden gelen görüntüler bir dönem Bosna'da şahit olduğumuz o ürkütücü sahneleri akıllara getiriyor.
Kontrol noktalarının önünden geçen vatandaşlar ve haberciler, PKK'lı keskin nişancılara hedef olmasınlar diye polis tarafından koşar adımlarla yürümeleri için uyarılıyorlar.
Günlerdir süren sokağa çıkma yasağı yüzünden bölgede oturan halk ve esnaf gerçek anlamda kan ağlıyor.
90'ların çatışmalı ortamında çevre il ve ilçelerden Diyarbakır'a gelenler, "tutunamamanın" verdiği umutsuzluğu da yanlarına katıp geldikleri yere göçüyorlar.
Dün kentten pek çok kişiyle son durumla ilgili telefon konuşmaları yaptım. Her kesimden Diyarbakırlının ortak talebi kentin bir an önce normale dönmesi.
Herkesin dilinde yaklaşık bir yıl önce fiilen sonlanan Çözüm Süreci'nin atmosferine özlem var. "Yaşarken değerini bilemedik" diyorlar.
"Peki, sorundan bizzat etkilenen Diyarbakırlının çözümü ne" diyorum, "Ne yapılmalı?" "Gücümüz yetse biz müdahale edeceğiz, artık bıktık" diyorlar. Ne var ki bu kolay iş değil. Zira halkın sokakta desteğini alamayan PKK tehditleri yoğunlaştırmış durumda. Her gece kahveler basılıyor, evlere, işyerlerine "silahlı ziyaretler" yapılıyor.
Yerel güvenlik bürokrasisi ise etkili operasyon yapamamalarının nedenini, PKK'lıların halkın arasına sığınmasına ve sivillerin zarar görmemesi hassasiyetine bağlıyor.
Halkın sokakta demokratik tepkisini koymaması halinde, uygulayacakları polisiye tedbirlerin geçici olacağını açıkça dile getiriyorlar.
Evet, derdimiz büyük ama Rusya krizi gibi makro sorunlarımız nedeniyle konuyu yeterince ciddiye almıyoruz sanki.
Ne var ki krizin süresi uzadıkça normale, en azından Çözüm Süreci'nin atmosferine dönüş daha da zorlaşıyor. Bölgesel aktörlerin devreye girmesi için uygun ortam oluşuyor. Her gün yitirilen canlara yenileri ekleniyor, manevi kopuş derinleşiyor.
Önümüzdeki cuma, günlerdir siftah yapmayan Sur esnafının da aralarında bulunduğu Diyarbakırlıların bir yürüyüş yapması planlanıyor. Eğer kitlesellik sağlanabilir ve kararlı bir mesaj verilebilirse aşama kaydedilebilir. Yani günlerdir her anlamda kaybeden Diyarbakır'ı kurtaracak ilk adım yine Diyarbakırlıların inisiyatifinde.
Mevzua genel politik duruşlarıyla yaklaşan medyanın ve entelektüellerinse, imza kampanyası, STK'ların ve kanaat önderlerinin devreye girmesi gibi klişelerin dışında ciddi bir öneri ortaya koymaları gerekiyor.
Kuşkusuz, azıcık cesaretle siyaseten doğruculuğa karşı alınacak tavır, ilk adım. Zor da değil.
Diyarbakır'ın öznel koşulları, devletin meşru müdafaa hakkını, kentteki halkın güvenliğini sağlama görevini ve sivil-demokratik siyasetin korunması ödevini talileştirebilir mi? Ya da daha basit sorayım: Diyarbakır'ın Sur'unda yaşananlar İstanbul'un Bağcılar'ında cereyan etse kriterlerimiz aynı mı olurdu?
Biliyorum düşünsel konforu terk etmek zordur. Ama Diyarbakır'a, bölgeye, barışa ve Türkiye'ye karşı bu kadarcık zahmet fazla olmasa gerek.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA