Türkiye'nin en iyi haber sitesi
CEM SANCAR

İnsan insanın Hızır’ıdır (2)

1994'te bir Cumhuriyet Bayramı vesilesiyle çok satan bir dergide "Bu cumhuriyette boykot var" diye bir makale yazmıştım.
"Bu cumhuriyet askeri, baskıcı bir cumhuriyettir. Vatandaşlarını ayrıştırmıştır. Her cumhuriyetin demokrat olduğu bir yalandır.
Diktatörlükler de cumhuriyet diye anılır. Kürtler ve Müslümanlar ötekileştirilmiştir" diye yazınca direkt, darbeci kuruluşların sakıncalılar listesinin tepesine konumlanmıştım!
Tabii ardından her yazıma açılan davalar, köşelerde vatan haini şeyleri gırla gitti. Ağır ceza mahkemelerinde ceket-kravat dikildim.
Çalıştığım yerden 'bezdirme' yoluyla istifa ettirilmiş, daha sonra çağrıldığım başka bir gazetede -FETÖ'den şimdi yurtdışında kaçakbir sinsinin üstüne uçmam sonucu, büyük gazetelerle işim bitmiş, 'ortak kara listeye' alınmıştım. Eh biraz fevri bir insandım.
Her devrin gizli örgütü: 'Kanepe Arkasında Siper Alanlar Tarikatı' tarafından da fırsattan istifade, yazacağım yayınlar haset, fesat, bin tezgâhla engellenmişti.
Arkamdan 'Adamı mezara gömdük" şenlikleri yapılıyordu, duyuyordum...
Fecaati fark etmiş, birikmiş üç kuruşumla ne yapacağımı düşünüyor, avare geziniyor, her gece rüyamda çocukluğumun Küçük Valide Camii'ni görüyor, toparlanmaya gayret ediyordum. Ama nafile!
Yine 2000'i çeyrek geçe, bir pazar günü, bir arkadaş evindeki davete icap ettim. Cihangir ortamıydı.
Sanırım bir konsere gidilecekti, ev kalabalıktı. Memleket meseleleri konuşuluyordu. Bense yaşadığım azaptan ötürü ısırıcı bir alayla esip gürlüyordum. Kimseyi affetmiyor, orta sınıfa vuruyor, her şeyi yerin dibine batırıyor, ne güzellik çıkacaksa bu medyalardan değil, marjinal addedilen yazar ve düşünürlerden çıkacağını söylüyordum.
Konser saati gelmişti. Yavaş yavaş millet ayaklandı. En son bir iki kişi kaldı. Karşımdaki koltukta latif bir genç hanım oturuyordu.
Şirin, mütebessim bir kız. Mini etekliydi, ama hani o ne giyerse giysin kendinden tesettürlü olan hanımlar vardır ya, işte onlardan!
Hâli yüzü ön planda olanlardan.
Bir ara salonda ikimiz kaldık.
Göz göze geldik. O 'şirinlik muskası' kız bakışını değiştirmiş, affetmez bir bakış edinmişti. "Müsaade var mı?" dedi. Buyur, dedim.
"Sen!" dedi. Sesindeki boğuk tondan irkildim. "Sen, bırak bu kıymetimi bilmediler hâllerini, bırak! Vaziyeti biliyoruz. Aralarından sıyrıldım diye şükret. İnsanlar bilgiye aç. Doyur onları. Anadolu'ya konuş. Otur yaz, kitap yaz.
Huysuz bir ihtiyar olma. Bunu mu istiyorsun? Allah'ın sevdiği bir kulsun, görmüyor musun? Kibir diyorsun, kendine acıyan pis bir kibrin dibindesin. Arkandan dolap çevirenleri umursama.
Git buradan, git bir dur düşün.
Ağırlıklarını at..." Dedi ve yine gülümsemesini takınarak kalktı gitti. Öyle kalakalmıştım.
Adeta yaşlı bir bilge konuşmuştu! Ellerim, ayaklarım buz kesmişti.
Sonradan öğrendim ki bu küçük hanım liseyi bir yılda bitirmiş tescilli bir dâhiydi. Gerçeği bulmak için tarikat-cemaat gezmişti.
Şizofreni tedavisi görüyordu. Bir süre daha rastladım, sonra ortadan kayboldu...

***
Şunu diyorum; kimseyi tipinden, yaşından dolayı küçümsememeli.
Öyle esrarengiz bir hayattayız ki, hepimizin önüne ikaz edici birileri çıkarılıyor, sihirli birileri.
Ama es geçiyoruz!
Hamd edene, görene, hemen olmasa da zaman içinde dersini alana, hakkını verene selam olsun...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA