Türkiye'nin en iyi haber sitesi
CEM SANCAR

Hababam Sınıfı’ndan mezun olmak

İlkokulda çizgi romanları keşfetmiş, müptelası olmuştum.
Teksas, Tommiks, Kaptan Swing vesairenin sihirli dünyasına dalmış, Amerika'nın kuruluş tarihine girmiş, neredeyse oralı olmuştum! Her ne kadar kalbim Kızılderililerden yana olsa da resimli romanlar beni tatlı tatlı devşirmişti.
Felsefi jargonda paradigma denen kavramsal şemsiyenin altına girmiş, tıfıllığımıza atılmış oltaların zokalarını lup diye yutmuştum.
Artık palazlandığım bir gün kitap değiş tokuşu yaparken, çocuğun biri bana resimsiz kalın bir kitap gösterdi. Resimsiz kitap mı olurdu ya? Çocuk iyi satıcıydı, merakımı kışkırtmıştı. Kitaba beş 'Teksas' vermiş, içim yanmıştı.
İlk okuduğum romandı: Hababam Sınıfı! Hayran olmuştum...
Geçende o kitabı yeniden aldım, şöyle bir çocukluğuma geri dönmek istedim.
Tokadı yedim tabii! Divan edebiyatına aşağılamalar, Öz Türkçe dışında kelime kullananlara, mesela 'nesil, vazife' diyen, bir de üstüne tespihi olan öğretmene 'Asalak' muamelesi...
Bildiğimiz gibi daha sonra bu roman, isimsiz ve ezansız bir ülkede geçtiğini sandığım, icat edilmiş bir nostalji hamlesi olarak kült filmlere konu olmuştu.
Hababam Sınıfı, otoriter bir sekülerizmin emdirildiği pop bir propagandaydı sadece. Kendileri de hapislerde çürütülmüş 'sol' yazarların İslam fobisine gelirsek, o dokunaklı bir tuhaflıktı...

***

Sonra oturdum İbn Arabi'nin Fusûsu'l Hikem'ini açtım. Hikmetlerin Özü adındaki kitap Âdem meselesini analiz ederek işe başlıyordu.
Her büyük düşünür gibi önce kavramlarını açıklıyor, mevzuya öyle giriyordu.
"Hikmet" diyordu, "ilim ve deneyimle kazanılan tam ve eksiz bilgi. Gizli sır, örtülü hakikatler. Gönül rahatlığıyla bir şeyi yerli yerine koymak..."
"Allah önce âlemleri yarattı ama yarattığı âlemler onu tam olarak yansıtmadı. Sanki cilasız bir ayna gibiydi. Bunun nedeni ise akıl, duygu, düşünce ve düşündüğünü yapabilme iradesinden yoksun olmalarıydı. İşte o noktada âdemin yaratılması zorunlu hale geldi.
İnsan yani âdem Allah'ın görüntüsünü yansıtan aynanın sırrı, cilası gibi oldu. Böylece âdem alemlerin sırrı oldu..."
İbn Arabi ardından mikro kozmos, makro kozmosa girer. İnsan-ı sagir: Küçük evren. Ve insan-ı kebir: Büyük evren kavramlarına geçer.
Hakk nazarında insan, gözdeki gözbebeği gibidir. Onunla bakar ve merhamet eder...
Böylece, "İnsan Allah'ın halifesidir" hikmetine geliriz. Ancak her insan halife değildir! Yeter ki gayret sarf etsin ve dahi sırrı anlasın...

***

İnsana odaklanan bu muhteşem sözler içimde dolanırken, ister istemez gariban neslimi düşündüm. Geçmişe 'küflü mâzi' diyerek yaratılan fikriyatın çölünde, düşünme yeteneğimizi körelten deli gömlekleriyle yürümüştük...
Öyle bir cendereydi ki bu, Hababam Sınıflarıyla büyük bir medeniyetin zirvelerine ha babam kör kalmıştık!
1200 yıllarından gür sesiyle konuşan büyük bilgelerden mahrum orda burda Hegel, Heidegger, Baudrillard filan diye hava atmış, güdük bir dille edebiyat sanat felsefe şu bu yaptığımızı sanmıştık.
Fakat tabii insan gerçekten sırlı bir varlıktı! Zamanı gelince ciğerleri açılıyordu. Öyle bir inşirahtı ki bu, büyük cehaletiyle yüzleşiyor, her şeye başından başlayabiliyordu.
Kendi köklerindeki çağrıyı duyan küçük âlemin macerası böyleydi...

***

Hababam Sınıfı olmayan bir 'eski mahallenin' şirinlikleriyle üstümüze akıp durmuşsa da geçmişi kapkara göstermek niyetinde değiliz. Çünkü o geçmiş bizi de kapsıyor ve çocukluk herkes kadar benim için de altın yıllar...
Ne var ki artık ne biz ne de bu ülke ilkokulda değildik!
Çocukluktan mezun olmak ve tekâmül etmek büyük şenlik, gafletini idrak etmek ise kıymetli bir vaziyetti...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA