Türkiye'nin en iyi haber sitesi
SEVİLAY YAZIYOR SEVİLAY YÜKSELİR

Kürtler'in adı var ama kadını yok!

Duygu Asena'nın; "Kadının Adı Yok!" adını verdiği kitabı "müstehcen" olduğu iddiasıyla yasaklanmadan okuyabilenlerdenim. Sanırım 1998'de basılan kitap 2 yıl boyunca satıştan kaldırılmıştı. Kaldırılmıştı ama el altından da kadından kadına dolaşıyordu piyasada. Ben de ilk satın alan bir arkadaşımından edinmiştim. Öyle çok elden ele dolaşmıştı ki kitap neredeyse sayfaları çürümüştü.
Sonra satış serbest olunca gidip bi tane de kütüphanem için almıştım. İşte o feodal, gelenekçi ve muhafazakar ailelerin kafadan yasakladığı o kitabın yazarıyla yıllar sonra yolumuz kesişti ve sıkı arkadaş olduk. Allah gani gani rahmet eylesin... Hem dostluğu olağanüstü bir insandı Duygu'nun, hem de Türkiye'nin demokratikleşmesi adına verdiği mücadele...
Bir Diyarbakır seyahatimiz vardır birlikte.
Gürer Aykal'ın şefliğinde Borusan Flarmoni Orkestrası'nın bir organizasyonuna katılmıştık. Benim ilk Diyarbakır'ı ziyaretimdir. Meslekte "çaylak" bir o kadar da haşarı olduğum ve Kürtler'in Diyarbakır'da bile "Kürd'üm" diye haykıramadığı o yıllar. 1000 yıl önce değil tabii bu dediğim zamanlar... Hepi topu 12 yıl önce... Eteğine yapışmıştım rahmetlinin; "Ne öğrenirsem ondan kârdır" diye... Her hareketini, her adımını takip ediyordum. Adını duyan koşup gelmişti.
Bugün gibi hatırlıyorum konser sonrası verilen davette etrafını saran o genç polislere ve TSK mensubu olan hayranlarına Kürtler'in çiğnenen hakları ve onuru hakkında nasıl posta koyduğunu. Çoğu insanın konuşmaya çekindiği, yüksündüğü o günlerde onun Diyarbakır'ın orta yerinde meseleye sadece terör olarak bakan devletin polisine, askerine çıkışır halleri beni mest etmişti. Evet... "Kadının Adı Yok!" diyerek akıllara kazınan bir mottoya imza atmıştı Duygu Asena ama onun kitabında sadece kadının cinsel özgürlüğüne dair haykırışları okuyanları hayrete düşürürcesine o zamanki devlet politikalarına karşı dimdik bir duruş sergiliyordu.
Otele döndüğümüzde... Baş başa kaldığımızda günün kritiği için... Şöyle bir tespitte bulunmuştu; "Şunu unutma Sevilaycığım! Kürtler'in özgürleşmesi de Kürt kadınının özgürleşmesine bağlı. Bu coğrafyada yaşananların anayasal hakları için mücadele verenler eğer hala kadının varlığını, adını yok saymaya devam edip ve mevcut feodal düzenin korunmasına ön ayak oluyorsa mücadeleleri başarıya ulaşamaz! Mücadelede öncü isimler önce bu toprağın her karışına sirayet etmiş ve kadının adını yok sayan bu berbat feaodaliteyi yok etmesi lazım! Benim nazarımda bunu başarmamış bir Kürt Siyasal Hareketi kazanım elde etmiş sayılmaz!"
Ben Duygu kadar keskin değilim bu konuda. Yaşasaydı ve görseydi belki o da farklı düşünecekti bugün gelinen noktayı.
Bugün Kürt Siyasal Hareketi'nin temsilcisi konumunda olan HDP'nin diğer hiçbir partide olmadığı kadar kadınlara söz ve temsil hakkı verildiği gerçeğinin altını çizerken bir yandan da bunun yeterli olmadığını vurgulamak isterim!
Çünkü eğer hâlâ o coğrafyada 13 yaşındaki kızlar bir koyun karşılığı kocaya veriliyor, töreler bahane edilip ağabeyine, kardeşine öldürtülüyor, kadın yine kumalara mecbur bırakılıyorsa bu mücadelede bir eksiğin olduğunu ve Kürt kadınının siyasette adının olduğunu ama kültüründe maalesef yine yok sayıldığını söylemeliyim!

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA