"1987 yılında
Tempo dergisinde haber müdürüydüm, Müge de orada muhabirlik yapıyordu. O zaman tanışmıştık ama arkadaştık. Yıllar sonra birlikte olduk, 1996'da evlendik.
Tempo'dayken öyküler yazdığını biliyordum ama ilk kitabı
Parende biz birlikte olduktan sonra 1998 yılında çıktı. Müge de gazetecilik yaptı, haklı olarak sevmeyip bıraktı. Gazeteciliğin birtakım kuralları, sınırları var. Bu sınırlar Müge'ye dar geliyordu. Çok kişi kendini yazar, edebiyatçı olarak görebilir ama Müge gibi edebiyatı gerçekten kimlik olarak, meslek olarak (para kazanmasa bile), doğrudan doğruya yaşam tarzı olarak seçmiş insanların sayısı çok değil. Böyle bir edebiyatçıyla birlikte olmak hem zor hem de güzel. Şöyle bir sorun var: Yaptığım siyasi gazetecilikten ötürü ve Türkiye'de politika ve medya çok önde olduğu için ben daha fazla öne çıkabiliyorum. Buradan genellikle edebiyatçıyı küçümseyip gazetecilere önem atfedebiliyorlar ama yanlış yapıyorlar. Benim yaptığım ve onun yaptığı kıyaslanamaz bile. Bazı durumlarda yaptığım işlerin gazeteciliğin de ötesinde bir şeylere hayırlı olduğunu düşünebilirim ama hiçbir zaman bir edebiyat eserinin insanlara verdiği şeyi verme imkânımız yok. Normalde yerlerin toplumsal prestij anlamında da değişik olması lazım. Bir adaletsizlik var. Bu eve şöyle yansıyor: Ben daha yoğunum. İstanbul dışına, yurt dışına çıkmam gerekiyor. Bu birtakım yüklerin Müge'nin üzerine kalmasına yol açıyor. Bu da tabii edebiyata yönelik çalışmalarını olumsuz etkiliyor. Müge'nin edebiyatçı kimliğini daha rahat, güzel yaşayabileceği ortamlar için kendimden birçok şeyi feda etmeye hazırım.
YAZDIKLARINI İLK BEN OKURUM
Müge'nin yazdıklarının hepsini ilk okuyan benim. Üzerine yorum yapmak haddime düşmüyor. Özellikle hazırlık aşamasındayken tartıştığımız şeyler oluyor. Mesela
Kafdağı romanı, biz Amerika'dayken yazıldı. El Kaide olayları vardı orada. Benim alanım olduğu için o konuda kendisine bir şeyler anlattım. O anlamda katkım oluyor ama onları başka yerlerden de bulabilir. Müge'nin feminist olması, esas olarak kadınları yazıyor olması çok önemli bir duruş. Bundan dolayı bazı insanların onu eleştirdiğini, yadırgadığını biliyorum. Ama pes etmedi. Çünkü 'Yazarın, edebiyatın kadını erkeği olmaz,' diyenler, kadınlara yönelik negatif ayrımcılık yapıyorlar. Üstelik meşhur kadın yazarlar yapıyor bunu. Kadınlık kimliğine sahip çıkmayarak prim yapmaya çalışıyorlar. Türkiye'de edebiyatı birileri piyasa üzerinden yapıyor. Kendi imajlarını yazdıklarından önce pazarlayanlar var. Bereket Müge onlardan değil. PEN'de Kadın Yazarlar Komitesi'nin başkanlığını yapıyor Müge. Kadın yazarı kimliğine sahip çıkması, öne çıkartması da çok önemli. Edebiyatta kadın meselesine kafayı takmış biri. Artı olarak görmeli bunu."