Şarabın ilk kez üretildiği ve binyıllardır tüketildiği Anadolu'da bugün şarapla ilgili doğru bir algımız oluşmadığı için şarap üreticiliği de henüz olması gereken düzeyde değil. Yöre mutfaklarımızda şarap yok. Şarabın sofralarımıza gelmesi, Batılı mutfakların Osmanlı'ya girmesiyle ortaya çıkıyor. O dönemde şarap daha çok meyhanelerde tüketilen bir içki. Dolayısıyla Türk mutfağıyla şarap uyumu, daha geç bir dönemde gündeme geldi. Atatürk, Anadolu'da körelen Türk şarapçılığını canlandırmak için kişisel çaba göstermişti. Çünkü şarap ve bira, düşük alkollü içkiler olduğu için alkolizmi asgaride tutabiliyor. Şarapçılık dünyada da son 50-60 yılda büyük gelişme gösterdi.
Ondan önce iyi şarap yapabilmek için, doğanın şartlarının uygun olması gerekiyordu. Teknolojinin ilerlemesiyle bugün Alaska'da bile şarap yapılabiliyor. 1980'lerde, dünyaya paralel olarak Türkiye'de de birtakım arayışlar başladı.
Kaybolmuş bir üzüm olan Kalecik Karası yeniden ortaya çıktı ve popüler oldu. Ve belli bir kesim şarabı keşfetmeye başladı. Ama şarap nasıl içilir, hangi şarap iyidir gibi konuları toplumumuz hâlâ öğrenme aşamasında. Şarap kültürü ve 'iyi şaraptan anlamak', ancak tecrübeyle olabilir. Şarap-yemek uyumunda da insan çok sayıda deneme sonucu, kendi damak zevkine de uyacak doğru teknik uyumu yakalayabilir. Türk şaraplarının dünyada tanıtılabilmesi için, öncelikle Türk mutfağının sunumunun geliştirilmesi ve doğru bir şekilde tanıtılması gerekiyor. Çünkü dünyada genel olarak Türk mutfağı kebaplardan ibaret sanılıyor. Özellikle restoranlarda, şeflerin ve servis elemanlarının, şarap konusunda tüketicileri bilgilendirerek yönlendirmeleri gerekiyor. Anca Türkiye'deki şeflerin çoğu kendileri de şarap içmiyor. Türkler genel olarak mutfakta yeniliğe açık değil, geleneksel olanı tüketmeyi tercih ediyor. Oysa Türk geleneğine yenilik, yaratıcılık getirilebilir, uluslararası değerler kazandırılabilir.