Paranın kaynağı olan Hafeez Al Siddiqui'nin FBI'nın halka açık kayıtlarında bulunduğunu Namık Kemal Engin'e de söyledik. 'Acaba' dedik, "Böyle bir dolandırıcılığın kurbanı olmuş olabilir misiniz?" Ancak Engin kararlı: "Beni dolandırmaları imkânsız. Londra'dan gelen hisse senetlerinin gerçek olduğuna inancım tam. Hem duyumlarım da o yönde. Bu duyumlar öyle kahvehane köşelerinden gelen duyumlar değil. Başbakanlık, MİT, Bakanlık çevrelerinden aldığım duyumlar. Böyle bir sahtekârlığı kabul etmiyorum. Eğer gerçekten de öyle çıkarsa ben ve oğlum Hilmi dahil en az 50 kişi intihar eder. Hisse senetleri var! Bir gün alacağım. Maliye'ye de bu yüzden beyanda bulundum. Herkesin aradığı o milyarder Türk benim!" Nitekim Namık Kemal Engin'in başına gelenler de bu dolandırıcılık yöntemine paralel gelişmiş. Onunla başta temas kuranlar yıllar içinde hep para talep etmiş. Kimi zaman avukat parası, kimi zaman vekalet parası... İstenen paraların ardı arkası kesilmemiş. Engin bu işlemlere para yetiştireceğim diye varını yoğunu tüketmiş. Engin o süreci şöyle anlatıyor: "Bu yolda servet tükettim. Borçlandık. Ticari itibarım sıfır oldu. Gelecek milyarların hayaliyle bize destek çıkan iki müteahhit dostum vardı, ikisi de battı. Memur arkadaşlarımız var. Onlardan biri 100 milyar kredi borcuna girdi. 4 ofis vardı kapattık. Arsalar gitti, köyde tarlalar gitti... 3-4 tane arabamız gitti. Nakit paralarım gitti. Onu bırak bütün dostlar gitti... Dolandırıcı dediler... Tokatçı dediler... Bu saatten sonra böyle bir para yok derlerse kabul etmiyorum."