Ustaya nice yıllar diliyor, birlikte maziye bir bakıveriyoruz, neler neler bırakmış... Bulutsuzluk Özlemi, Mor ve Ötesi, Ezginin Günlüğü, Zuhal Olcay, Erkan Oğur, Fuat Güner ve daha nice sürpriz isim 21 Temmuz'da Bülent Ortaçgil için Cemil Topuzlu Açıkhava Tiyatrosu'nda olacaklar. '40. yıl bahane, her daim gönlümüzde' Bülent Ortaçgil'le, Nâzım Hikmet Kültür Merkezi'nde vereceği konser öncesi buluştuk. Ankara-Bursa konserleri bitmiş, sıra İstanbul'a gelmiş. Açıkhava'daki büyük konsere katılacak isimler Ortaçgil için de sürpriz. Bu konseri sevenlerinin bir hediyesi olarak düşünürsek, hediyenin de sürprizi makbul değil mi? 60 yaşına gelmiş, zamanının çoğunu Bozburun'da geçiren Bülent Ortaçgil'den sohbet boyunca edindiğimiz izlenim, Bu Su Hiç Durmaz şarkısının her daim söyleneceği. Çünkü 'yaşlı' Bülent Ortaçgil, bin tane 'dertsiz' gence bedel olsa gerek. Neyse, biz yine Ortaçgil'in şarkısında dediği gibi kategorize etmeye meyil vermeyelim, sadece Bülent Ortaçgil'e kulak verelim.
- 40 yıllık müzik yolculuğunuza bugün baktığınızda nasıl geçmiş? Göz açıp kapayıncaya kadar mı, yoksa? - 40 yılı nasıl hesap ettiğimizi biraz düşünmek lazım. Benim ilk 45'lik 1971'de yayınlandı. Bu da 39 yıl eder. Ondan önce de kendi şarkılarımı söylemiyordum ama amatör olarak denemeler yapmıştım. Ondan sonra da naif, mahalle grubu diyebileceğim bir grupla sağda sola konser vermişliğim var. O hesapla 40 yıl eder. İlk albüm 1974'te yayınlandı. O arada da full time müzisyen değildim. Full time müzisyen 1986 yılında oldum. Altı yıl kimya mühendisliği yaptım ama "Para lazım, yaşamak gerekir," vs. diye mühendislik yapıp yine müzik düşünüyordum. Erkan Oğur geliyordu, evde onunla çalıyordum.
MÜZİKSİZ YILLAR
- Müziğe uzun bir ara verdiğiniz dönem evlendikten sonraya denk geliyor. Tesadüf mü bu yoksa artık aile kurmak 'adam olmak lazım' niyeti mi? - Şu anda gençler pek öyle değil ama bizim için evleniyor olmak kendi hayatını biriyle kurmaya başlamak ve onunla yönetmekti. Kendi paranı kendin kazanıyordun. O lazım, bu lazım... Dolayısıyla karı-koca o finansı sağlamak için itler gibi çalıyordu. Benim yaptığım şarkılar da para filan getirmiyordu. Konser de çok az veriyordum. Öyle olunca öbür mesleğimi para kazanmak için kullanıp müziği geride tutmayı tercih ettim.
- Acı çekiyor muydunuz böyle yaşamaktan, müzik yapamamaktan? - Kendini sürekli rasyonalize ediyorsun; böyle bir piyasada kendimi müzisyen olarak ortaya atsam para kazanmak uğruna değişmek zorunda kalacağım. Sen bana diyeceksin ki 'Bilmem kimin düğününde çalar mısın hemşerim?' Ben de çalmak zorunda kalacağım. Oysa normal şartlarda sen benim yanıma bile gelemezsin düğünde çal demek için. Bu da bir şans tabii. Türkiye'de kaç adama nasip oldu benim dışımda bilemiyorum.
- Sizi anlayan 100 dinleyiciyi milyonlara tercih ettiniz diyebilir miyiz? - İnsan kişiliğiyle orantılı olarak böyle şeyler yapıyor. Ben kitleleri sürükleyecek bir adam olsaydım Ortaçgil olmazdım. Olamazdım da zaten. Hiçbir zaman müziğimi satmaya mecbur olmadım. O nedenle de hiçbir zaman keskin bir adam olmadım. Kendimden başka hiçbir şeyle ilgilenmedim. Kötü tercih yapan insanları eleştirmedim. Hayatın, bu işlerin şaka olmadığını biliyorum açıkçası.
- Bir zamanlar devrimci olanlar şimdi köşelerine çekildiler oysa zamanında kaç tane gencin fikrini değiştirmişlerdi. Şimdi o gençler kim bilir ne durumda diye de eleştiriyorsunuz zaten. - Hiçbir şey uğruna ölmemeyi tercih edenlerdenim ben. Bu önemli bir fark. Çok inanmıyorsam eğer, insanları inandırmaya çalışmam. Çok da inanmıyorum zaten hiçbir şeye. Ortada bir tarafım vardır. Bu da bir çelişki değil. Tamamen kendime ait bir şey. Bunun da zararından çok, faydasını yaşadım açıkçası.
LEONARD COHEN'İ ŞİİRSEL BULUYORUM
- Bob Dylan, müziğe başladığınız dönemlerde etkilendiğiniz isimlerden. Gittiniz mi İstanbul konserine? - Hayır. Hep Bozburun'da oluyorum. Konserden sonra herifin son derece lanet ve hiçbir şeyi umursamadan sadece çalıp gittiğini öğreniyorum, ona kızıyorum. Leonard Cohen'i dinlemek isterdim. Dylan'ı sahnede dinlemesem de olur. Çünkü bu şarkı yazıcılar çok iyi müzisyenler değil zaten. O şarkıyı oluşturup düşünsel anlamda yenilikler getirmişler. Cohen'i Dylan'dan daha şiirsel buluyorum. Gençlik yıllarımda Dylan daha büyük bir idoldü ama Cohen'i tanıdıktan sonra çok büyük şair olduğuna hükmettim.
- Yazarlık da var Cohen'de. - Okuyamayacağım kadar zor. Beautiful Losers'ı okumayı denedim ama okuyamadım.
- Siz de yazmayı düşünmez misiniz bir roman ya da şiir kitabı? - Sanki korkuyor gibiyim biraz o disiplinden. Mesela klasik müzikçilerde de o disiplin vardır. Ressamlardan klasik müzikçilere bazı insanların hayatlarını merak eder okurum. Bilirim ki işe gider gibi kalkar, her gün çalışırlar. Bu disiplini insan 55-60 yaşında kazanamaz. Ya vardır, ya yoktur. - Yeni albümün 'meselesi' nedir? - Son 10 yıldaki hayatımdaki değişiklerle ilgili. Artık yaşlanıyorum, daha fazla hastalanıyorum. Daha çok deniz kenarında, Bozburun'da yaşıyorum. Şarkıların çoğu mesela deniz şarkıları. Yaşın ilerlemesiyle öğrendiğim şeyleri söylediğim şarkılar var. Birkaç tane aşk şarkısı, birkaç tane âşık olamama şarkısı var.
EVRİM, DEVRİMDEN DAHA İÇSEL BİR ŞEYDİR
- Yaş aldıkça şarkı yazmak kadar âşık olmak da mı zorlaşıyor? - Tabii tabii. Artık onu kaldıramayabilirsiniz hayatınızda, biraz da ondan. Biraz da aşkta tensel şeylerin ağırlıkta olduğu zaman sizin için eskimeye başlıyor. Âşık olmanın yüzde 50'lik bir bölümü de kesintiye uğramaya başlıyor falan.
- Saçların şarkısında 'Av ve avcı bu kadar yakın olmasaydı yaşamazdık birbirimizi,' diyorsunuz. Bu iki tarafsız olmuyor aşk değil mi? - Evet. Kimin av ve avcı olduğu da değişiyor. Herkes kedini avcı olarak görüyor belki ama. - Siz? - Her ikisi de.
- Bir röportajınızda 'Değişim evrim şeklinde olursa kalıcı olur, tabana yayılır devrim yoluyla olursa vurma oluyor,' diyorsunuz. Bizim sorunumuz bu mu? - Devrim zaten tepkisel bir şey. Kim yapıyorsa onun dediği oluyor açıkçası. Evrim daha içsel. İç tartışmalar, genel tartışmalardan sonra yavaş yavaş oluyor. Sağlıklı ve kalıcı olan o oluyor. Oturup Cumhuriyet'in kurulduğu değerler üzerinden 90 yıl sonra, içimizdeki bir takım şüpheleri konuşuyorsak o devrim olduğu için konuşuyoruz. İçselleşseydik, nimetini, güzelliğini onaylasaydık konuşmazdık.
- Sizin bir de Memurun Şarkısı diye bir memur şarkınız var ama işçi şarkınız yok. Neden? - Kendim memurdum o şarkıyı yazdığım zaman. İşçiler aslında örgütlü oldukları zaman Türkiye'de memurlardan daha fazla haklarını almışlardır.
- Memur daha bir Kafkaesk adam değil mi? - (Gülüyor) Evet. Ben özellikle son çalıştığım ilaç firmasında üç yıl çalıştım. O dönemde hiçbir şey hissedemeyecek kadar fazla çalışıyordum. Nefes alacak vakit yoktu. Son derece riskli bir şey yapıyorduk bir de, cambaz ipinde dolaşan bir işti. O çok etkiledi beni. Öyle bir iş için sürekli hazır olman lazım. Ceo'lar falan spor yapar, iyi giyinir, çok çalışır falan ya, haklılar, başka türlü bir kafayla o hayatı yönetemezsin. Ben işte öyle biri olmadığım için son derece zorlandım.
- Bu Şarkılar Adam Olmaz albümünde 'Sözümüz Bitince Nâzım'a sığınamadık,' diyorsunuz ya, sığınanlara sanırım bu laf. - Ee biraz evet. Çok yetenekli müzisyen arkadaşların sözel olarak söyleyeceği hiçbir şey olmadığının farkına vardım. Pratik olarak ciddi bir metin ihtiyacı içindeler. Nâzım çok büyük bir şair ve o şiiri yazarken zaten müziği düşünmüş. Şiirin kendi müziği var içinde. Müzikal olarak son derece standart bir şarkıya Nâzım'ın sözlerini şırınga etmekle statü mü artıyor, aynı şekilde düşünen insanlara bir selam mı çakılıyor? Şarkı yazıcı geleneğinde insanların doğru ya da yanlış, kendi söyleyecekleri şeyleri vardır üç beş.