Türkiye'nin en iyi haber sitesi
FERHAT ÜNLÜ

Göçmenin sığınağı Anadolu

Anadolu… Göçmenin sığınağı… Dünyanın rahmi… 'Doğuş'un literal ve mecazi sembolü...

Vatanımızın isminin etimolojik kökeninde; üzerinde yaşadığımız toprakların dişil, anaç doğasını gözler önüne seren işaretler var. (Türkçe ana kelimesinden kaynaklanan bir anaçlık değil ama bu.)

Anadolu, Yunanca'da 'Doğu' anlamına gelen Anatole kelimesinden türemiş. Bunun da kökeninde 'doğmak' manasına gelen anatelein fiili var. Anadolu kelimesinin kökenini Türkçe 'ana' ve 'dolu' sözcükleriyle açıklamak ise 'Güneş Dil Teorisi'nin moda olduğu 1930'lardaki milliyetçi tarih anlayışına uygun. Ve fakat tarihsel hakikatlere değil…

Doğu Romalılar, kendi topraklarının doğusunda kaldığı için buraya Doğu Ülkesi anlamına gelen 'Anatolia' adını vermişler. Bu isim ilk kez 7. Yüzyılda Afyon, Isparta, Konya, Kayseri ve Mersin bölgelerini kapsayan 'Anatolikon Thema' idari birimi için kullanılmış.

Bu hafta Üç Boyutlu Portre'de Türkiye'nin Barış Pınarı Harekâtı ile sahada ve diplomatik kararlılığı ile de masada elde ettiği 'Güvenli Bölge'ye yerleştireceği göçmenler bağlamında Anadolu'nun tarih boyunca savaş dönemlerinde aldığı göçleri anlatacağım. Böylesi bir yazıya başlarken vatanımızın, yuvamızın adının kökenini açıklamak gerekliydi. Zira Romalıların deyişiyle isim ruhtur. Anadolu, ismiyle müsemma bir yurt. Tarih boyunca sayısı meçhul savaş göçmenine ev sahipliği yapmış. ABD'nin -Türkiye'nin zoruyla- 444 kilometrelik sınır hattı boyunca 32 kilometrelik derinlikte güvenli bölge oluşturulması kararını kabul etmesi üzerine bir kısmı kendi ülkelerine dönecek olan Suriyeli sığınmacılar bunun son örneği.

Savaşlardaki mültecilik olgusu, Birinci ve İkinci Dünya Savaşları'nın ardından muharebelerin cephe gerisine taşınması üzerine sivillerin savaş olgusundan dolaysız biçimde etkilenmesi nedeniyle sözleşmeye bağlandı. Cenevre'de 1951 yılında imzalanan sözleşme ile pek çok ülke mültecilerin hukuki durumunu tanımladı. Türkiye de bu sözleşmenin taraflarından biri ve Suriyeli sığınmacılar hesaba katılırsa -Avrupa kılını kıpırdatmazken- üzerine düşeni fazlasıyla yaparak sözleşmenin şartlarını fersah fersah aşan bir ülke.

ANTİK ÇAĞLARDAN GÜNÜMÜZE GÖÇ

Anadolu'nun göçmenlerin sığınağı olduğu bir tarihi gerçeklik. Bu tarihi gerçekliği yazma fikri, geçtiğimiz hafta Adana Müzesi'ni dolaşırken gördüğüm bazı hiyerogliflerde Anadolu'nun kadim zamanlardan bu tarafa sığınılan bir coğrafya olduğunu gösteren çevirilere rastlamam üzerine ortaya çıktı.

Türkiye'nin en büyük müzelerinden biri olan Adana Müzesi, 2017 yılında restore edilen, Orhan Kemal'in Murtaza romanına ilham vermiş tarihi eski Milli Mensucat Fabrikası'na taşındı. Bu müzede konuyla ilgili tarihi eserleri inceledikten sonra söz konusu alanda yapılmış akamedik çalışma aradım. Pek fazla çalışma yok. Alanının belki de tek yetkin çalışması Prof. Dr. Osman Köse'nin editörlüğünü yaptığı Geçmişten Günümüze Göç başlıklı akademik eser. Çalışmada pek çok akademisyenin tarihte göç olgusuyla ilgili makaleleri yer alıyor. Köse, çalışmanın editörden başlıklı yazısında göç olgusunun tarihsel açıdan politikaya etkisini şu cümlelerle özetlemiş:

"Türklerin batıya doğru akın etmeleri sonucu, Anadolu'nun Türk yurdu olması, Karadeniz'in kuzeyininTürkleşmesi, Bizans'ın yıkılması, dünyaya yön veren Selçuklu ve Osmanlı gibi devletlerin kurulması da göçlerin bir sonucudur. Yine savaşların bir sonucu olarak Osmanlıların 18. asırdan itibaren geri çekilmesi ile Balkanlarda mevcut devletlerin hayat bulması, Anadolu'nun bugünkü haliyle şekillenmesi de Kafkasya, Balkanlar ve diğer çevrelerden yapılan göçlerin etkisiyle olmuştur. 20. asırdaki göçler ise yaşadığımız bu asrı hem coğrafi ve hem de sosyal anlamda şekillendirmiştir. Türk- Yunan mübadelesi ile başlayan bu süreçte, Hitler döneminde Yahudilerin Almanya dışına göçleri, Filistin'e Yahudi göçleri sonucu 1948'de İsrail'in kurulması, Ortadoğu'nun şekillenmesi, Afganistan, Bulgaristan, Irak, Suriye ve değişik Afrika ülkelerinden gelen göç hareketleri hem coğrafyamızı ve hem de dünyayı etkileyen önemli faktörledir.

Son dönemde yaşadığımız Irak'ta Saddam rejiminin çökmesiyle başlayan süreç, Suriye iç savaşı, Libya iç savaşı, Yemen iç savaşı ve İslam dünyasında ortaya çıkan savaş ve kaos, tarihteki kavimler göçü olarak belleklere kazınan olayları hatırlatmakta ve dünyanın demografik şeklini ve dengesini değiştirecek karakteristik özellikler göstermektedir."

Çalışmada Doç. Dr. Ayşen Sina tarafından kaleme alınan 'Antikçağ'da Bir Göç Modeli: Klerukhia' adlı makale, Antik Yunan'da göçmen gruplarının kurayla dağıtılan toprak parçasına yerleştirildiği belirtiliyor. Bu modele verilen isim de klerukhia imiş.

Doç. Dr. Hüseyin Üreten tarafından kaleme alınan 'Metoikoslar: Antikçağın Göçmenleri' başlıklı makalede ise yabancı bir bölgeden gelip Atina'ya yerleşen ve vergi ödeyen kişiler anlatılıyor. Bu kişilere verilen isim de Metoikoslar imiş.

Yine çalışmada yer alan 'Eskiçağ'da Amisos'a Yapılan Göçlere İlişkin Kısa Bir Not' başlıklı makalede de meşhur Truva Savaşı'nın, yaşandığı dönemde ve sonraki yüzyıllarda yalnızca Anadolu'yu değil, tüm Akdeniz dünyasını etkilemiş ve yoğun göç dalgaları yaratmış bir savaş olduğu belirtiliyor. Makalede Truva Savaşı'nın binlerce insanın ölümüne sebep olurken, pek çok insanın canını kurtarmak ve daha iyi bir hayat kurmak için Akdeniz'e açılmalarını ve Anadolu'ya geçmelerini konu alan hikâyelerin ortaya çıktığı kaydediliyor.

İLK GÖÇLER TARİH ÖNCESİNDE BAŞLADI

Aslında Anadolu'nun göç almaya başladığı dönemleri yaklaşık yüz bin yıl öncesine, günümüz insanının Afrika'da ortaya çıkıp dünyaya yayıldığı döneme dek tarihlendirmek mümkün. İnsanoğlunun göç yolculuğu o dönemde Ortadoğu ve Anadolu'ya doğru gerçekleşmiş.

Sonrasında da, pre-historik dönemlerden bu yana (Tunç ve Demir çağlarında) yoğun göç alan Anadolu, tarih boyunca hep savaşlardan kaçanların sığınağı olmuş. Ayrıca doğal afetlerle evlerini barklarını kaybeden insanlar, vatanlarını terk etmek zorunda kalınca Anadolu'ya, bu güvenli yuvaya sığınmış ve burayı yurt edinmiş. İskender'in, Kleopatra'nın ve Hadrianus'un köprü olarak kullandığı bölge Doğu Akdeniz, yani Kilikya Bölgesi. Bu bölgedeki antik kale ve köprüler (Biri Hadrianus'un kendi adını taşıyan Taşköprü) bölgenin göç için ne kadar önemli olduğunu gösteriyor.

'COĞRAYA KADERDİR'

Anadolu, bundan bin yıl önce Türkleri de bağrına basmış bir coğrafya. İbni Haldun'un "Coğrafya kaderdir" aforizması esas alınırsa Türkler Anadolu'da yaşadıkları bin yıl boyunca türlü türlü siyasi ve askeri mücadelenin içinde yer aldılar.

Türklerin Anadolu'ya gelişi de yine bu yazının konusu kapsamında değerlendirilebilir. Türklerin Selçuklular önderliğinde 1020'lerden itibaren Azerbaycan'a gelmesi ve Büyük Selçuklu Sultanı Alparslan'ın 1071 yılında gerçekleştirdiği Malazgirt Zaferi bu sürecin miladı. 13. yüzyılda başlayan Moğol istilası sonucu Türkî halkların Anadolu'ya göç etmek zorunda kalması Anadolu'nun Türkler için de vaktiyle bir güvenli yuva işlevi gördüğünün ispatı.

Anadolu, bin yıldır bu topraklarda olan Türkleri bünyesine kattıktan dört yüzyıl sonra da hatırı sayılır bir Yahudi zorunlu göçüne ev sahipliği yapmış, ki bugünkü Suriyeli sığınmacılar meselesini en çok andıran göç dalgası bu. Sefarad Yahudileri'nin artan anti-semitizm dalgası yüzünden 1492 yılında alınan bir kararla İspanya'dan kovulmasının ardından Osmanlı tarafından ağırlanmalarından bahsediyorum. Bu dönemde az değil buz değil 230 bin Yahudi, ana üssü Anadolu olan Osmanlı yurduna sığındı.

Bünyesi şovenizmi tarih boyunca kabul etmemiş Anadolu, tıpkı diğer bütün ırklar gibi Yahudi göçmenlerin de sığınağı işlevini gördü. Yüzyıllar boyunca… Ve bu kadim gelenek günümüzde de geçerliliğini koruyor.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA