Türkiye'nin en iyi haber sitesi
FERHAT ÜNLÜ

Şehirlerin diplomatik hafızası

Dünya tarihinin en güçlü ve acımasız liderlerinden Josef Stalin, İkinci Dünya Savaşı'nın sonlarına doğru Soçi'deki haki renkte 'daça'sının (Rusça'da vermek fiilinden türeyen ve yazlık ev manasında kullanılan kelime) penceresinden Karadeniz'in hırçın sularını izlerken 'Birleşmiş Milletler'in doğum yeri burası olmalı' diye düşünmüştü.

Aslında Soçi'yi bugünkü konumuna erişecek şekilde ilk keşfeden, Putin'in adaşı Vladimir Lenin olmuştu. Soçi, Lenin zamanından bu yana Rus aristokrasisinin tatil mekânına ve giderek bir diplomasi ve anlaşmalar başkentine dönüştü.

Gelgelelim Stalin, nedense gezegenimizin ikinci büyük savaşını sonlandıran konferansın yapıldığı yer olarak Soçi'yi değil, Kırım'ın güneyindeki Yalta'yı seçti. Yalta, ABD Başkanı Franklin Roosevelt, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) Lideri Stalin ve İngiltere Başbakanı Winston Churchill'in (WC'nin Water Closet'dan önce Winston Churchill'e sarkastik bir gönderme olarak kullanıldığı bilgisi şehir efsanesinden ibaret) dünyayı paylaştığı anlaşmanın Şubat 1945'te doğduğu yerdir. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın "Dünya beşten büyüktür" mottosuyla ifade ettiği ve Birleşmiş Milletler'deki tek vetonun yettiği statüko da Yalta Konferansı'nda kararlaştırıldı. Bir başka deyişle bugünün ihtiyaçlarını adil biçimde karşılamayan dünya düzeni o zaman kuruldu.

Stalin BM'nin de daha başlangıçta New York'ta değil, Soçi'de üslenmesini istemişti. Ne varki SSCB'nin gücü bu kritik isteğin gerçekleşmesine yetmedi. Bu istek, çok değil bundan yalnızca bir ay önce Ruslar tarafından yinelendi. Rusya Federasyonu Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov 26 Eylül'de aynen şöyle dedi:

"BM'nin kuruluşu tartışılırken konu BM Genel Merkezi'nin yerine geldiğinde, Stalin Soçi önerisinde bulunmuştu. Bu, ileri görüşlü bir öneriydi. Şu anda, olimpiyatlar ve diğer çeşitli etkinliklerin ardından Soçi'nin hiçbir sorun yaşanmadan ev sahipliği yapabileceğini düşünüyorum."

EKSEN HEP BATIDAYDI

Bu hafta Üç Boyutlu Portre'de dünya tarihinde önemli kırılma noktalarından biri olmaya namzet 22 Ekim Soçi Mutabakatı'ndan ilhamla kentlerin diplomatik anlaşmalarla üstlendikleri tarihsel misyonu ilginç bilgiler eşliğinde gözler önüne sermeye çalışacağım. Suriye İç Savaşı'nın konuşulduğu bütün toplantıların kronolojik özeti de 'yazının bonusu' olacak.

Bizdeki çağrışımları fevkalade olumsuz olan Mondros (Yunanistan) ve Sevr (Fransa) ile küllerimizden doğmamızı sağlayan ve bugün Misak-ı Milli sınırları ötesindeki askeri ve diplomatik ataklarla rötuşladığımız Lozan (İsviçre),

İkinci Cihan Harbi sırasındaki veya sonrasındaki anlaşmalara ev sahipliği yapan Moskova, Berlin, Paris, San Francisco, Münih, Suriye İç Savaşı'nı 'bir türlü çözemeyen' Cenevre, aynı savaşı çözüme doğru götüren Astana ve Soçi (Bunlara İstanbul, Ankara, Moskova ve Tahran'ı da ekleyin) BM'nin merkezi New York ve NATO'nun merkezi Brüksel…

İşte bu şehirlerin insanlığın ortak diplomatik hafızasında önemli bir yeri var, bu hafızaya yeni dâhil olanlar da derin ve olumlu izler bırakacak. Bu şehirlerden diplomatik anlamda en önemlisi Soçi. Soçi, takriben 400 bin nüfuslu bir tatil yeri. (Suriye'de terör örgütü YPG zulmünden kaçıp Türkiye'ye sığınmış Kürtlerin nüfusu kadar yani.) Bizim kıyı şeridimizdeki il ve ilçelere kıyasla mütevazı bir güzelliğe sahip. Ne var ki Rusların Karadeniz'i de sıcak sayarsak (En azından kuzeyden daha sıcak olduğu muhakkak çünkü) sıcak denizlere inebildiği nadir yerlerden biri. Soçi'de Stalin'in müze haline getirilmiş malikânesi var ve balmumumdan heykelinin de bulunduğu bu ev turist akınına uğruyor.

Soçi, 2014 Kış Olimpiyatları ve 2014 Kış Paralimpik Oyunları'na ev sahipliği yapmış. Ayrıca 2020'ye kadar da Rus Formula 1 yarışlarına ev sahipliği yapacak. Geçtiğimiz yılki Dünya Kupası maçlarının bir kısmı da Soçi'de yapıldı.

Soçi, 1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşı'nın ardından Çarlık Rusya'sına bırakıldı. Bu süreçte bölgedeki Çerkesler, Rus kontrolünü reddederek direniş gösterdiler ve uzun yıllar boyunca Ruslara ter döktürdüler. Öyle ki bölgedeki

Navaginskoye Kalesi Çerkes isyancıların eline geçti. Ancak 1864'te kalenin yeniden Rus birliklerinin eline geçmesinden sonra Çerkeslerle birlikte bölge halkları Ubıhlar ve Sapsığlar topraklarından sürgün edilip Osmanlı'nın Karadeniz kıyılarına gönderildi. Kalmaya direnenler kıyıma uğratıldı. Bu süreçte 400 bin dolayında Çerkes'in katledildiği söylenir.

Çerkesler, Soçi'nin 1864 yılı öncesi Çerkesyası'nın başkenti ve soykırım toprağı olması nedeniyle Rusların Soçi'yi olimpiyat ve anlaşmalarla önemli hale getirmesine karşı çıkıyorlar.

Soçi, SSCB'nin geleneksel tatil bölgesi Kırım'ın 1954'te Nikita Kruşçev tarafından Ukrayna'ya verilmesinden sonra ülkenin gayri resmi yaz başkentine dönüştü. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin de Soçi'ye büyük yatırımlar yapılmasını teşvik etti.

Soçi'deki önemli anlaşmalardan biri Gürcistan ve ayrılıkçı Abhazya ile Gürcistan ve Güney Osetya otoriteleri arasında yapılan anlaşmalardı. (24 Ocak 1992 ve 27 Temmuz 1993.)

Soçi, Krasnaya Polyana (Güzel Çayır) beldesinin en önemli kenti. Krasnaya Rusça'da hem kızıl, hem de güzel anlamına geliyor. Buradaki anlamı güzel. Polyana ise çizgi roman karakterinin (Onda iki l harfi var) yaşadığı Alpler'i anıştıracak biçimde çayır anlamına geliyor.

Burada imzalanan on maddelik 22 Ekim Mutabakatı'nın ayrıntılarına girmeye hacet yok. Zira mutabakatın maddeleri bir haftadır bütün ayrıntılarıyla konuşuldu. Sadece bu mutabakatın 1998 Adana Anlaşması'na da atıf yaptığı için Türkiye'nin Suriye'deki askeri varlığını meşrulaştıran bir yönü olduğunu not düşelim, yeter. Ha, bir de mutabakat uyarınca Türk-Rus askerlerinin ortak devriyeye çıkma kararının ABD ile 2018'de alınan Münbiç için alınan ortak devriye kararına benzemeyeceğini de hem bir öngörü, hem de bir temenni olarak dile getirmiş olalım. Mutabakat, eğer hakkıyla uygulanırsa 14 bin 208 kilometrekarelik bir alanı (444 kilometrelik Fırat'ın doğusundaki Suriye sınır hattının uzunluğu ve güvenli bölgenin derinliği olan 32 km'yi çarpınca elde ediliyor) terörden arındıracak olması açısından da önemli.

ASTANA VERSUS CENEVRE

Soçi Mutabakatı, Suriye'de bugüne nasıl gelindiğini hatırlatmamızı elzem kılan bir atıfla bitiyor (Bir not dedik, dört oldu): Astana Mekanizması. Peki, nedir Astana Mekanizması? Zaman zaman süreç, hatta ruh tamlamasıyla da adını duyduğumuz Astana'nın önemi ne?

Suriye ile ilgili görüşmeler 2016'ya kadar BM nezdinde başta Cenevre olmak üzere Avrupa kentlerinde yapılıyordu. Türkiye, Rusya ve İran'ın 20 Aralık 2016'da Moskova'da yaptığı görüşmeyle 'Astana Ruhu' oluşmaya başladı. Çünkü bundan hemen on gün sonra 30 Aralık 2016'da ilk Astana görüşmesi yapıldı.

Suriye'de iç savaşının sona erdirilmesi için düzenlenen ilk uluslararası zirve olarak 30 Haziran 2012 tarihinde başlayan Cenevre görüşmelerinden istenen sonuç elde edilemedi. Cenevre 1'den bu yana Suriye İç Savaşı için kaç görüşme yapıldığını kronolojik sırayla özetleyelim:

Cenevre 2: 22 Ocak-16 Şubat 2014 tarihleri arasında yapıldı. Görüşmelere Suriye rejimi ve Türkiye dâhil kırka yakın ülke katıldı. Ancak bir sonuç alınamadı.

Cenevre 3: 25 Ocak 2016'da yapılması planlanan görüşmeler yaşanan ihtilaflar nedeniyle ertelendi. 1 Şubat 2016 günü başlayan bu görüşmelerden de hiçbir sonuç alınamadı.

İkinci Astana görüşmesi 16 Şubat 2017 tarihinde gerçekleştirildi. Astana görüşmelerine Rusya, Türkiye ve İran temsilcilerinin yanı sıra Suriye hükümeti delegeleri ve muhalifler katıldı. Bu görüşme sorunun çözümüne yönelik en somut adımlardan biri oldu.

Bu arada Cenevre'deki sonuçsuz görüşmeler de devam etti. 23 Şubat 2017 tarihinde Cenevre 4 görüşmeleri başladı. Biraz da Astana görüşmeleriyle rekabet hissi ya da 'Astana Ruhu'nun yüzü suyu hürmetine eskisine oranla daha verimli geçti.

Üçüncü Astana görüşmesi 14 Mart 2017 tarihinde başladı. Ateşkes için kurulan mekanizma bu görüşmelerden sonra güçlendirildi.

Olumlu bir havada geçen Cenevre 4 görüşmelerinin ardından 22 Mart 2017'te başlayan bir sonraki görüşmesine altyapı olmaktan daha fazla işe yaramadı.

Dördüncü Astana görüşmesi 3-4 Mayıs 2017'de tarihlerinde yapıldı, görüşmelerden çatışmasızlık alanları kararı çıktı.

Altıncı, yedinci, sekizinci Cenevre'den de istenen sonuç alınamadı. Beşinci, altıncı, yedinci Astana, Tahran ve Ankara ile Soçi (iki kez) görüşmeleri özellikle İdlib sahasındaki olası komplikasyonları Türkiye lehine önlediği ve çatışmasızlığı tahkim ettiği için olumlu sonuçlar doğurdu.

'SAVAŞ SENDE, MASA BENDE!'

Diplomasi deyince özellikle bizim milletimizin ilk aklına gelen şehirlerden biri Lozan. Bunun da sebebi malum: Lozan Anlaşması. Bu anlaşma, 20 Kasım 1922'de başladı ve sekiz aylık çetin bir müzakere sürecinin sonunda 24 Temmuz 1923'te İsviçre Lozan'da imzalandı. Üç ay sonra kurulacak Türkiye Cumhuriyeti'nin erkenden tanınmasına vesile olan bu anlaşma Batı'nın, daha doğrusu İngiltere'nin başını çektiği Avrupa'nın savaşı düşman/rakip cepheye yığma, anlaşmayı ise kendi sahasında yapma stratejisinin bir ürünüydü. Bir başka deyişle (Burayı açalım, çünkü önemli) "Askeri süreç senin coğrafyanda, diplomatik süreç ise benim coğrafyamda ilerlesin" ya da "Saha sende, masa bende" mantalitesinin tezahürüydü bu. Batı'nın bu paradigmasını kıranlardan biri Stalin oldu. Putin de bunu yapıyor.

Erdoğan önderliğindeki Türkiye de 17 Ekim'de ABD ile varılan mutabakatta gördüğümüz üzere Ankara yahut Rusya ve İran'la yapılan çeşitli görüşmelerle yine Ankara ve İstanbul'a diplomatik merkez işlevi kazandırarak benzer bir strateji izliyor.

Nitekim Lozan'da da Fransızlarla daha önce imzalanan Ankara Anlaşması'nda çizilen sınırlar kabul edilmişti. Yani savaş bizim coğrafyamıza yığıldığı dönemde de yine kendi sahamızda diplomatik kazançlar elde edebiliyorduk. (Mondros Mütarekesi'nin bizim için pozitif alternatifi olan ve Lozan'da elimizi güçlendiren Mudanya Ateşkesi'nin de üstlendiği fonksiyon benzer bir fonksiyondur.)

İKİ KRİTİK ADANA MUTABAKATI

Şehirlerin diplomatik hafızası, görüşme ve mutabakatlar deyince kendi memleketim Adana'yı da es geçmemeliyim. Biri İkinci Dünya Savaşı yıllarında, diğeri yakın tarihte gerçekleşmiş görüşme/mutabakatı anarsam da 'pozitif ayrımcılık' yapmış olmam. Türkiye'yi, Mustafa Kemal Atatürk'ün vasiyeti doğrultusunda İkinci Dünya Savaşı'ndan uzak tutan çok kritik bir görüşme 30-31 Ocak 1943 tarihinde Adana'da gerçekleşti. Dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ile Birleşik Krallık Başbakanı Winston Churchill arasında... Görüşme, Adana'ya 23 kilometre mesafedeki Yenice Tren İstasyonu'nda bir tren vagonunda gerçekleşti.

Churchill, Kazablanka'da Roosevelt ile yaptığı görüşmeden sonra Nazi Almanyası'na karşı Balkanlar'da bir cephe açmayı tasarlıyordu. Bu amaçla Adana'ya geldi ve İnönü'ye Müttefik Devletler safında Almanya'nın öncülüğündeki Mihver Devletleri'ne karşı savaşa girmeyi teklif etti. Türkiye ipe un serdi ve savaşa girmedi.

Adana, yakın tarihte ise bugün Suriye sahasındaki askeri varlığımızın meşruiyet dayanaklarından biri olan 1998 yılında imzalanmış önemli bir terör mutabakatının da ev sahibi. Yani 22 Ekim'de Soçi'de masada istediğimizi aldıysak bunda, tam 21 yıl önce, 20 Ekim 1998'de Adana'da polis evinde imzaladığımız mutabakat metninin yadsınamaz rolü var.

Ruslar, Türkiye'nin savaşa girmemesi kararı çıktığı için 1943'teki Adana Görüşmesi'nden rahatsız olmuş ve bunu o dönemde dile getirmişlerdi. Ve fakat bugün, 1998'de imzalanan Adana Mutabakatı Rusya'yı ziyadesiyle memnun ediyor. Zira artık 'Soçi Ruhu' diyeceğimiz Suriye'nin siyasi birliği, üniter yapısı ana fikri, bu mutabakatın garantörlüğünde korunuyor ve aynı zamanda mutabakat, terörle mücadele hakkı verdiği için Türkiye'yi de tatmin ediyor.

Belki Josef Stalin'in BM'yi Soçi'de üslendirme rüyası henüz gerçekleşmedi ama Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın "Dünya beşten büyüktür" söyleminde ifadesini bulan yeni düzen yavaş yavaş kuruluyor. Ve Batı'da değil, Avrasya'da kuruluyor. ABD-Avrupa eliyle değil, daha ziyade Türkiye ve Rusya eliyle kuruluyor.

Yıllardır eksen kayması denirdi, evet hakikaten eksen kayıyor. Dünyanın ekseni Avrasya'ya kayıyor. Şehirlerin diplomatik hafızasını takip ettiğimizde çıkan haritanın bize söylediği yeni gerçek bu.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA