Türkiye üç seçimlik dönemecin sonuna yaklaşıyor. Bütün engelleme çabalarına, yolsuzluk ve otoriterlik suçlamalarına rağmen AKP yerel seçimleri bugüne dek herhangi bir yerel seçimdeki en yüksek oranla kazandı ve ardından da Erdoğan'ı yüzde 52 ile ilk turda seçtirdi. Bunda muhakkak ki suçlamaların muhafazakâr tabanda inandırıcı olmaması, daha doğrusu AKP'yi iktidardan indirme girişiminin bu kesim için yeterince açık olması etkili oldu. Eğer haziran başındaki genel seçimleri de kazanırsa AKP'nin önünde seçimsiz bir dört yıl olacak ve yeni bir anayasa, belki yeni bir siyasi sistemle yola devam edilecek. İktidarın şu ana kadarki performansının aynen devam edeceğini varsayarsak, bunun anlamı en az on yıl daha AKP yönetimi altında yaşanacağıdır.
Bu genel hat üzerinde ilerlenirken AKP hükumetlerinin her şeyi 'doğru' yaptığını öne sürmek gülünç olur. Her iktidar gibi AKP de birçok hata yapıyor ve bazen demokratik doğrultuda duraksamalara neden olan adımlar atıyor. Muhalefet bu konuları doğal olarak öne çıkarıyor ve AKP'yi olabildiğince hırpalamaya çalışıyor. Ama yine de AKP oyu düşmüyor. Bu oyun baştan beri bu seviyede olmadığının altını çizmemiz lazım. Eğer öyle olsaydı, Türkiye'nin İslami muhafazakârları "bir blok olarak davranıyor, ideolojik tavır alıyor" diyebilirdik. Oysa AKP oyu yıllar içinde sürekli artış gösterdi ve bugün de iktidarın politikalarını beğenenler bu partiye oy verenlerden en az yüzde on daha fazla. Diğer bir deyişle bütün yanlışlarına rağmen AKP'yi beğenme oranı sürekli artıyor.
Bu gözlem muhalefet açısından çok kritik bir bilgi oluşturuyor olmalı. Çünkü AKP'yi 'yenmek' için sadece iktidarın yanlışlarını tekrarlamanın en azından yetersiz olduğunu söylüyor. Eğer hata varsa tabii ki eleştirilmeli ama iki noktaya da dikkat ederek: Birincisi bu eleştirinin inandırıcı olması lazım. Bu da eleştirinin adil olmasını, tüm detayları ve nedenleri kapsamasını gerektiriyor. Aksi halde yapılan eleştiriler muhalefetin 'kötü niyeti' veya 'manipülasyonu' olarak algılanabiliyor. İkincisi ve asıl önemlisi ise, muhalefetin AKP eleştirisini bir yana koyarak topluma bir Türkiye ve bir gelecek tasavvuru sunması lazım.
Muhalefetin bu eksiği AKP'nin daha rahatlıkla doğrudan sapmasına neden oluyor. Muhalefetin gerçek anlamda bir alternatif oluşturmadığı bir durumda, iktidarın kendi eylemleriyle ilgili fazla hassas olmaması şaşırtıcı değil. Ayrıca AKP her yanlış yaptığında muhalefetin de siyasi tarz olarak yanlış yapacağını varsayıyor ve haklı çıkıyor. Böylece bugünkü 'hâkim parti' konumuna geliyoruz, ama açıkça görülüyor ki eğer AKP 'hâkim parti' olabilmişse bunda muhalefetin epeyce katkısı bulunuyor. Bu asimetrik durumun nedeni sadece siyasi kalibre farkı değil. Ardında bir tarihsel süreç ve psikoloji var. Laik kesim sorumluluğu askere ve yargıya yükleyerek on yıllarca yaşadığı için siyaset yapmaya alışık değil. O nedenle AKP'nin 'kendiliğinden', sırf bazı yanlışlar yaptığı için iktidardan gideceğini sanıyor. Oysa AKP bir sürü doğru da yapıyor ve samimi olmak gerekirse doğrular yanlışlardan çok daha fazla. Üstelik yanlışların nedenini topluma anlatmak mümkün ve AKP giderek genişleyen tabanını bu nedenlere ikna edebiliyor.
Laik kesimin iktidarları ise geçmişte çok uzun süre vahim ve yapısal yanlışlar yaptı. Muhalefetin önce bu geçmişe mesafe alması, özeleştirel davranabilmesi lazım. Bu olmadıkça gelecek tasavvuru da üretilemiyor. O zaman muhalefet de kısa vadeli bakışa mahkûm olup iktidarı her yoldan yıpratmayı siyaset sanıyor. Ve bu da AKP'yi rakipsiz kılıyor...