Kelimelere sığmayan bir anlam var mıdır diye merak etmişimdir hep? Kelimelerin kısırlığı onları kullananın acizliğinden ileri gelir. Kelimeler insanı zahit de yapar zındık da, rezil de eder vezir de. Anlamları, emele göre değişir, sözlüğün dışına çıkar. Bunun en güzel örneğini Kemal Sunal ''Kibar Feyzo'' (1978) filminde duvara ''Faşo Aga'' yazarak verir. Bir komedi filminde ''Faşo'' arayıp da bulamayacağınız anlamını bulur!
Bu inançla hiçbir sanatı kelime sanatının yani edebiyatın üzerinde tutmadım. Kitapları, yazarların tuvalleri olarak addettim ve her seferinde her birini hayranlıkla okudum.
Yıllar sonra, müzik kelimelerimin yerini aldı. Ben de kelimeleri bırakıp notaların peşine düştüm. Hayatı anlamak için müziğe güvendim. Sonunda anladım da!!!
Puccini'den aşkı, Wagner'den öfkeyi, Sezen Aksu'dan sevgiyi öğrendim. Demet Akalın'a değinmeden geçemeyeceğim, ondan da ucuzluğu öğrendim! Müzikle her duygum, her anım bir nota oldu.
Hayatım boyunca plastik sanatlar hayatımı güzelleştirmeye, müzik ve edebiyat güzelleşen hayatı mı anlamama yardımcı oldu. İfade benim için kah notalar ile kah kelimeler ile anlam kazandı. Ta ki geçtiğimiz hafta John Neumeier'in ''Kamelyalı Kadın'' balesini izleyene kadar...
Kamelyalı Kadın ve Mahpeyker
Ağlamak için nasıl göz yaşlarına ihtiyaç yoksa, anlatmak için de kelimelere veya notalara ihtiyaç yok. Amerika Bale Kuruluşu'nun sahnelediği ''Kamelyalı Kadın'' balesi dans figürleri ile bilindik bir hikayenin bilinmedik yönünü anlatıyor.
Bale, Alexandre Dumas fils'in meşhur romanı ''Kamelyalı Kadın''dan esinlenilerek yaratılmış. Opera izleyicisi Verdi'nin ''La Traviata''sından, film izleyicisi Garbo'nun "Camille"sından konuya hakim. Genel anlamda bu üç sanat dalı meraklısına benzer bir bakış açısı sunar. Yoldan çıkmış kadın, mutaassıp baba ve esas oğlanın dramı. Bir izleyici ve okur olarak, üç etkinliğin de sonunda, babaya takdir, âşık erkeğe üzüntü, olaylara sebebiyet veren kadına ise nefret besledim.
Hikâyenin kahramanı Marguerite'in yaptıklarına ne Dumas kitabında, ne Verdi operasında ne de Garbo filminde ceza verebilmiştir. Ama bekleyin Namık Kemal ''İntibah'' romanında Mahpeyker'i cezalandırarak bir anlamda yoldan çıkmış kadınların (Namık Kemal'in ''İntibah'' romanı ''Kamelyalı Kadın'' romanından etkilenilerek yazıldığı aşikar) hak ettikleri cezayı almalarını sağlıyor!!!
Yine insanlığın ayıbını bir Türk örtmüş. Ne yüce bir milletiz. Konu ahlak olunca mangalda kül bırakmadığımız doğru!
Mahpeyker'in intikamı
Edebiyat tarihimizin en başarılı romanlarından biri olarak addettiğim ''İntibah'', törelerine sıkı sıkıya bağlı, ataerkil milletimizin bakış açısını çok güzel yansıtır. Şehvetinin kurbanı olan Mahpeyker, romanın yazılışından yaklaşık yüz yıl sonra kelimeleri kullanmadan roman okuyucusundan öcünü alır. ''Kamelyalı Kadın'' balesi işte bu bağlamda önceki örneklerden bağımsız bir bakış açısı sunuyor izleyiciye.
Bu güne kadar çizginin dışına çıkmış kadınların toplum tarafından yargılanmalarını hatta daha da ileri giderek cezalandırılmalarını irdeliyor bir anlamda. İki adamı birden idare eden Marguerite'i bırakın yargılamayı, bale boyunca düştüğü durumdan ötürü erkekleri suçlu buldum.
Bale, bana kelimeleri kullanmadan çok güzel bir ders verdi. Gecenin hayret edilecek noktası ise bana eşlik eden arkadaşımın bale sonunda Kamelyalı kadını yermesi oldu. Ne diyeyim ''Anlayana sivri sinek saz anlamayana davul zurna az''.
Tan.yesilada@gmail.com