Bugün hava kurşuni, yer yer karanlık çökmüş sokaklara. Benim mi içim daha karanlık yoksa sokaklar mı diye soruyorum kendime? Sosyalleşmek istemediğim günlerden bugün. Yağmura aldırış etmedim, kendimi sokağa attım.
Nedensiz ve rotasız yürümekteyim sokaklarda. Hayatın itelediği akıntının tersine yüzüyorum. Nereye vardığımdan öte yolculuk önemli benim için. Yollar uzun ama ince değil, kaldırımlar kallavi, insanın yürüyesi geliyor. New York sokaklarında insan kendini gayya kuyusuna düşmüş hissediyor. Malum bu kuyuya düşen bir daha çıkamıyor.
Bu koca kuyunun duvarlarına takılıyor gözüm. Öncelikle Soho'da bulunan dev Shepard Fairey eseri.
Görkemli ama estetik, dağınık ama politik bir eser. Bir çeteyi resmetmiş Fairey ellerinde çiçekler olan bir sokak çetesini. Eser çok etkileyici, günün her saati duvara aval aval bakan birkaç turisti bulmak mümkün. New York'da yaşayan herkes Shepard Fairey ile gurur duymalı. Nasıl Londra'nın Banksy'si, Paris'in Space Invaders'ı, Berlin'in Alias'ı varsa, New York'unda Shepard Fairey'si var. Bu sanatçılar sanatın Che Guevara'ları!
Biraz yürüdükten sonra yine Soho'da Banksy'nin faresi karşınıza çıkıyor. Bu fare metrodakilerden çok çok daha büyük. İlk defa fare görüp keyfim yerine geldi.
Soho'da galerilerden çok duvarlarda sanat. Spring'de New York Sokak sanatının en iyi gerillalarından Faile'nin Japon animelerinden esinlenerek yarattığı kadın portresi yine çok etkileyici. Güzel kadınları severim, sanatı da severim, sanatın içindeki kadınları daha çok severim. Güzel kadın portresinin karşısında Orhan Veli'yi anıyorum.
Hızımı arttırdım, daha fazlasını görmek adına hava kararmadan davranmalıyım. Bu sefer rotam Lower East Side. Yaratıcılık sarmış her bir tarafı. Şüphesiz en etkileyicisi Headache'in siyah beyaz soygun resmi. Güç ve endişe bir sokak kapısında. İlginç bir ironi var, bir evin kapısında soygun resmi. Belki de bu yüzden bu kadar etkileyici.
Hava iyice kararmaya başladı bu günlük son durağıma varmak zorundayım. Rivington her zaman bir karmaşa içersindedir. Rock barlarıyla ünlü bu meşhur sokakta her an bir keşmekeş. İşte bu havayı yakalamış Swoon. Rivington'da alelade bir duvarda karmaşayı sarmaşıklarla resmetmiş Swoon. Bulunduğu mekâna ruh vermiş sanatıyla.
Gelelim bizim duvarlara! Banksy İstanbul'a gelse hasedinden çatlar! İstanbul duvarları absurd-realist resimlerle dolu. Aslında resimler hiperrealist, Taner Ceylan'ı kıskandıracak cinsten ama o kadar absürt ki gerçek olamaz! Sırıtan kelleler İstanbul'un her duvarında! Erdoğan'ın bıyıkları tel tel olmuş sayılıyor. Kılıçdaroğlu Asterix'le hemşeri diye tahmin ediyorum, o bıyıklarla rahatlıkla Galyalılar 2 filminde oynar. Seçim afişlerinde ne estetikten ne de yaratıcılık eser var.
Şehri berbat eden, her duvarı kaplayan, her köşeyi saran bu seçim kepazeliğinin bir nedeni olmalı.
Acaba ulvi halkımız bayraklara, posterlere bakarak mı karar veriyor? Bir nebze estetik anlayışı olan birinin bu seçim posterlerine el atması gerek. Yoksa Başbakanın estetik anlayışına kalırsak vah halimize!
Tan.yesilada@gmail.com