Güneşli, güzel bir gün başlıyor...
Deniz süt liman...
Kahvaltı saati...
Her sabah nefis bir açık büfe karşılıyor bizi; israfa kapı açmayan ama neşeli bir çeşitlilik...
Artık klişeleşen o mısradaki gibi "kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olduğunu" bilen birileri hazırlıyor belli ki...
Uyanan aileler, çiftler, tatilciler birer birer salona iniyorlar.
Her sabah bu manzaraya bakıp içimden şöyle söyleniyorum...
Kimse güne mutlu uyanamıyor mu? Onu da geçtim, nimete saygısı olan ya da kalabalık içine çıktığının bilincinde kimse yok mu?..
Onca para akıtıp bütün sabahı böyle suratsız ve"odunsu" davranışlarla geçirmek için mi tatillere çıkılıyor?
Tek tük yüzü gülenler mi? Birkaç kadın var sadece gülümseyen; onlarınki de, hani durup dururken bir Instagram fenomeni havası...
Nedenini tam bilemiyorum ama içimden bunları yazıp okurlarımla paylaşmalıyım, diye geçiriyorum.
***
Bakın, en ufak bir abartmam yok şu tabloda...***
Şunu da not ettim zihnime...***
Google'ı açıyorsunuz...
Ohoo! Kahvaltı üzerine ne övgüler var.
Hafta sonları kahvaltı yapmak için gidilecek kilometrelerce uzaktaki mekanların tavsiyeleri...
Geçiniz...
Onları da görüyorum; kavga dövüş masadakileri yağmalayan tipler falan...
Ne oluyor bize?
***
NOT DEFTERİ
Hepimiz denize şişe atmaya mahkumuz. Zaten artık deniz de yok, yalnızca şişeler kaldı. ( ROMAIN GARY / Kadının Işığı )