"Oğlu her gün işe gidiyor, mecbur; ameliyatlı ihtiyar annesi evde yalnız kalıyor, aslında dolu kardeşi var, evli barklı hepsi, biraz da onlar bakamıyor muymuş annelerine" diyor...
Gözü yaşarıyor anlatırken...
"Kadıncağız küçücük bir odada sabahtan akşama yatıyor, ara ara ağlıyor; pencereden dışarı bile bakamıyor, çünkü yukarıda..."
***
Bir arkadaşım da şöyle anlattı geçen gün: "Babamın artık yürümesi çok zorlaştı, sürekli bakım gerektiriyor; eh, ihtiyarlık tabii, kapris de yapıyor, kardeşler arasında birer aylık süreyle dolaştırıyoruz, kimse uzun ilgilenmek istemiyor, adamcağız bir eve alışınca, toparlanıp ötekine gitmek ağırına gidiyor."***
Hayattan böyle bir dolu manzara aktarabilirim, günlerce sürer ama gerek var mı?***
Geçen gün ne göreyim?***
Stüdyo daireler...
1+1'ler...
Ne bunlar, yüzleşmeye var mısınız?
Hayatı otele çevirmece...
Kenti toplama kampı kılma...
İnsanın gerçeğini iktisat halısının altına tıkıştırmaca...
Gerçek şu:
Müreffeh sınıflar hariç, insanlığımız, merhametimiz, aile bağlarımız sürekli erozyona uğruyor...
***
NOT DEFTERİ
Şen olmak, eğlenmekle aynı şey değildir. Şen insanın mutluluğu, doygunluğun, kemalin mutluluğudur. Özel bir andan çok daha fazlasını barındırır. Çocuğun mutluluğuna benzer. (WILHELM SCHMID / Sakin Kalmak)
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz
Haşmet Babaoğlu | İhtiyarlara yer yok... mu?