TV açıktı...
Ağdalı konuşmayı marifet bilen bir "öğütçü" TV figürü, yaşlılarla ilgili konuşuyordu...
"Hatırının sorulmasından ve azıcık muhabbetten başka bir şey istemeyen, dilinden duadan başka bir şey düşmeyen, ak pak yüzlü yaşlılar"dan bahsediyordu...
O sırada gazetedeki odama uğrayan bir genç ekrana baktı ve "Kaldı mı ağabey böyle yaşlılar?" diye sordu; "Benim ailemdeki bütün yaşlılar çocuk gibiler, sürekli bir şey istiyorlar ve asla tatmin olmuyorlar."
Şakayla karışık "Sus bakayım, otur da dinle!" dedim...
"Yaşlılarımızı ihmal etmeyelim" diyordu ekrandaki kişi..
Son zamanlarda zihinlerimizden çıktıklarını söylüyordu, yerden göğe haklıydı...
Ama anlamıyorum...
Niye böyle şairane üslupla anlatmaya ihtiyaç duyuyordu ki?
Keşke bu alışkanlıkları terk edip sıkıntılarımızı ve savrukluklarımızı dümdüz konuşabilsek...
Ve hem inancımızın hem de geleneklerimizin bize yaşlılar hakkında "emrettiklerini" en baştan kavrayabilsek...
***
Kaçıncı kez vurguluyorum, kimbilir...***
Kabul edelim ki...***
Bu konuda yazılacak çok şey var...
Önümüzdeki günlerde yazarım.
Ama istiyorum ki....
Günümüzün yaşlılarının yirmi yıl öncesinin yaşlılarına bile benzemediğini; onlarla ilişkimizin değiştiğini anlayıp o çerçevede konuyu düşünmeye başlayalım...
Yapabilir miyiz?
***
NOT DEFTERİ
Her çağda, şartlar ne kadar ağır ve umutsuz olursa olsun, inananlar için muhakkak bir Nuh'un Gemisi vardır. (SEZAİ KARAKOÇ / Yitik Cennet)