Türkiye'nin en iyi haber sitesi
BERCAN TUTAR

Beslemelerin kirli dünyası

Korona salgınıyla birlikte küresel emperyal statükonun içine girdiği darboğaz daha görünür hale geldi. Bir yandan da pandemiye rağmen ABD liderliğindeki merkez ile Çin, Rusya ve Türkiye gibi Asya'nın yükselen aktörleri arasında kıyasıya bir jeo-politik mücadele yaşanıyor. Bunun hedefi ise başka bir dünya ve daha iyi bir hayat. Fakat neoliberal piyasa uygarlığının domine ettiği zihinsel dünyamız hâlâ Batı'nın narkotik etkisi güçlü emperyal kavramlarının etkisinden kurtulabilmiş değil.
Bu nedenle çoğu insan başka bir dünyanın mümkün olamayacağına inanıyor. Bunu bir ütopya olarak görüyor. Apolitik kisvesi giydirilen Atlantik merkezli bu postmodern anlayışın aslında her açıdan fanatik bir ideolojik bakışı ve paradigmayı temsil ettiğini unutmayalım.
Zira bu çarpık yaklaşım tarzının nüfuzu altına almadığı hemen hemen kimse yok gibi. ABD'den fon aldığı ortaya çıkan Türkiye'deki 'besleme basın' skandalının da gösterdiği gibi sol ve muhalif tandanslı kesimler bile emperyalist merkezin piyonu olmakta bir beis görmüyor.
Buradan da anlıyoruz ki başka bir dünyada erdemli bir yaşamın olabileceğine dair 'inanç zayıflığı' siyaseten bütün muhalif kesimleri, düşünsel olarak bütün zihni melekeleri ve sosyo-ekonomik olarak da bütün toplumsal dinamikleri bir ahtapot gibi dört bir koldan etkisi altına almış durumda.

***

Bu bireysel ve ulusal teslimiyetin ana nedeni yeni ve erdemli bir dünyanın mümkün olduğunu iddia edemeyen siyasi ve felsefi kurumlarımızdaki sefalettir. Bu bağlamda asıl sorun ABD ve Avrupa'nın beşinci kol faaliyetleriyle taşeronlaştırdığı besleme medyadan oluşmuyor.
Medya yanında bir bütün olarak siyasetin de akademinin de kültürel ve sosyo-ekonomik çevre ile her tür sivil toplum kuruluşunun ve hatta özerk olduğu zehabına kapılan bireylerin dahi bu küresel besleme çarkının birer dişlisi olduğunu göz ardı etmemek lazım. En büyük dilemma, gerçek ve düşünsel dünyamızın Batılı piyasa uygarlığının pratiği tarafından formatlanmasıdır. Serbest piyasa ekonomisinin uygulamaları bugün başka bir dünyayı ve daha erdemli bir hayatı vazeden bütün teorik paradigmaları değersizleştirmiştir.
Düşünce, siyaset, kültür ve ahlakı artık pratik ihtiyaçlar belirliyor. İnanç, bilim ve felsefi dünyamızı pragmatik iş çevrelerinin talepleri şekillendiriyor. Bu nedenle ideal olandan her geçen gün uzaklaşan ahlak ve bilim, finans-kapitalin pratik sonuçlarına endeksli birer ideolojik aygıta dönüşüyor.
Ekonomik ve teknolojik yarar, erdemli bir hayatı idealize eden ahlaki ve bilimsel doğruların önüne geçmiş durumda.

***

Herbert Marcuse'un Tek Boyutlu İnsan'da dile getirdiği gibi "Kuramsal ve tarafsız kalan teorik mantık, pratik mantığın hizmetine girmiştir..." Genç düşünürlerimizden Kurtul Gülenç de bu trajik problematiği "Pozitivist tutum, dünyayı birtakım ahlaksal, kültürel veya politik değer ve ideleri yansıtan bir kozmos olmaktan çıkararak, yaşanan hayatların ancak seyredildiği ölçüde değer kazandığı olgular vitrinine çevirmiştir" diye özetliyor.
Bu yüzden beslemelerin dünyasında ne özerk bireye ne de özerk bir toplumsal 'başka'lığa yer vardır. Yaşadığımız hayatlar her açıdan kurgulanan, manipüle edilen, gözetlenen, formatlanan ve fonlanan bir 'dünya'da geçiyor. Jürgen Habermas bunu, 'yaşam dünyasının sömürgeleştirilmesi' şeklinde ifade ediyor.
Böyle bir dünyada daha erdemli bir hayatı kurmak zor görünse de imkânsız değil. Bunun yolu Batılı piyasa uygarlığının paradigmasını dönüştürecek eleştirel bir iradeye sahip olmaktan geçer. Çünkü özerk insanın iradesi immensumdur yani sınırsızdır. Beslemelerinki gibi mahkûm edilemez ve parayla satın alınamaz.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA