ABD'nin yeni başkanı Donald Trump, yemin eder etmez selefi Joe Biden'ın imzaladığı neo-liberal ideolojinin aileyi ve toplumsal değerleri erozyona uğratan 78 kararnamesini yürürlükten kaldırdı. İllegal göçe karşı savaş açan Trump ilk iş olarak güvenliği artırmak için güney sınırında ulusal acil durum ilan etti ve uyuşturucu kartellerini yabancı terör örgütü diye niteledi.
Yabancı ebeveynlerin çocukları için otomatik doğum hakkı vatandaşlığını sona erdirdi. Irksal eşitliği destekleyen, eşcinsel ve trans bireylere karşı ayrımcılıkla mücadele eden bir düzine kararnameyi de rafa kaldırdı.
Neo-liberal piyasa değerlerine kılıç çeken Trump'ın öncelikli hedefi Atlantik'ten Pasifik'e ve Meksika Körfezi'nden Arktik'e kadar tüm zengin Kuzey Amerika'yı yönetimi altına almak. Dolayısıyla Trump'ın yeni Amerika'sı sadece yerleşik düşmanlarına karşı değil aynı zamanda müttefiklerine karşı da askeri ve ekonomik güç kullanma tehdidinde bulunuyor.
***
Çünkü Trump bu dünyayı tamamen
sıfır toplamlı bir oyun alanı olarak görüyor.
Başkalarına fayda sağlayan şeyin otomatikman
ABD'ye zarar verdiğine inanıyor. Bu da
güçlünün haklı olduğu düşüncesinin geçer akçe
olacağına işarettir.
Müesses nizama ve ideolojisine savaş açarak ülkesinin endüstriyel, askeri, siyasi ve ekonomik altyapısını dönüştürmeyi planlayan
Trump'ın hamleleri dünyada da jeopolitik sarsıntılara yol açacaktır.
Macaristan Başbakanı
Viktor Orban, Trump'ın göreve dönüşüyle birlikte, "
Liberal demokrasiye karşı isyanın yeni bir aşamaya girdiğini" belirterek
yurtsever güçleri Brüksel'i işgal etmeye çağırdı. Orban'a göre "Yakında güneş Brüksel'in üzerinde farklı bir şekilde parlayacak."
Nereden bakılırsa bakılsın küresel statükosu sarsılan ABD'nin bundan sonra
devrimci ve revizyonist bir aktör olarak hareket edeceği anlaşılıyor.
Uluslararası anlaşmalarla ilgili olarak da Trump'ın ilk döneminde
ABD'nin Dünya Sağlık Örgütü'nden ve Paris İklim Anlaşması'ndan çekilmesini başlattığını hatırlatan analizciler benzeri adımların yeni dönemde de atılacağını söylüyor.
***
Kuşku yok ki Trump'ın ilk dönemi bazı açılardan
"geleneğe dönüşü" temsil ediyordu. 1990'lardan beri Washington yönetimi, ekonomistlerin ve politikacıların
Çin ile piyasa entegrasyonunu, ABD
endüstrisinin içinin boşaltılmasını ve ülkenin
ticaret açığının patlamasını görmezden geldiği hatta alkışladığı
dogmatik bir neo-liberalizmi temel ideoloji olarak benimsedi.
Trump ise ilk döneminde tam tersine
ABD ve Çin ekonomilerini birbirinden ayırmaya, yerli üretimi canlandırmaya ve enerji ihracatını artırmaya çalıştı. Ancak gündemi
ekonomik milliyetçilik ile yeniden ısıtılmış
Reaganomics arasında gidip geldi.
Hükümetin tek görevinin
yoldan çekilmek olduğuna inanan bir ekonomi ekibi atayan
Trump, programını gerçekleştirmeye fırsat
bulamadan
küreselci darbeyle kenara itildi.
Trump ikinci döneminde
Amerikan Yeni Sağ ideolojisini yeni statüko haline getirerek neo-liberal küreselcilerden intikamını
alacak. Bunu da ulusal güvenlik açığını giderecek
stratejiler bağlamında hayata geçirmeyi
planlıyor.
Sonuçta
ulusal güvenlik açığı kozu yalnızca sert askeri gücü değil aynı zamanda teknolojik liderlik, ekonomik milliyetçilik ve yeni bir ideolojik tahkimatı da meşrulaştıran bir işleve sahip. Trump, ulusal güvenlik açığını hedeflerine ulaşmak için
en fonksiyonel manivela olarak kullanıyor. Çünkü ABD'nin bu alandaki zayıflıkları Trump'ın en güçlü silahı konumunda.