Suriye'nin makûs talihini değiştiren 8 Aralık 2024'teki halk devriminden sonra Şam ile Suriye Demokratik Güçleri (SDG) arasında imzalanan 10 Mart'taki 8 maddelik çerçeve anlaşması, ülkenin birlik ve bütünlüğünü daha da pekiştirdi. Bu adım 6 Mart'ta Lazkiye ve Tartus'ta devreye sokulan mezhep temelli fitne senaryolarını da akamete uğrattı.
Bu tarihi zaferin her adımında Türkiye var. Bu gerçek, anlaşmanın her maddesinde hissediliyor zaten. Ayrıca anlaşmanın Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın, Savunma Bakanı Yaşar Güler ve MİT Başkanı İbrahim Kalın ile birlikte 9 Mart'ta Ürdün'ün başkenti Amman'da katıldığı Suriye'ye komşu ülkeler zirvesinden hemen sonra imzalandığını da unutmayalım.
Sayın Fidan, Amman'daki zirvede Suriye'yi siyonist emellerine alet etmek isteyen İsrail'e çok güçlü mesajlar verdi. Bu güçlü çıkıştan bir gün sonra da YPG lideri Mazlum Abdi ile Ahmed Şara arasında ezberleri bozan uzlaşı geldi.
Bu bir tesadüf değil. Türk devlet aklının, küresel güçler ve bölge ülkeleriyle yerel unsurlar arasında ilmek ilmek dokuduğu özverili ve oyun değiştirici diplomasisinin zaferidir.
***
Zaten Sayın Fidan'ın katıldığı bazı toplantılardan sonra bölgenin kaderini değiştiren gelişmeler yaşanıyor. 8 Aralık 2024'te
Baas rejimi düşmeden bir gün önce de Fidan'ın Doha'da Rus ve İranlı bakanlarla kritik bir toplantı yapıp mevkidaşlarını Esad'ın artık tükendiğine ikna ettiğini unutmayalım.
Doha'daki zirveden bir gün sonra Suriye'deki rejim tarihe karıştı. Benzer şekilde Fidan, Güler ve Kalın'ın katıldığı
Amman'daki zirveden bir gün sonra da Suriye'deki tarihi uzlaşı geldi.
Nitekim YPG silahlarını bırakıp Suriye devletinin bir parçası olmayı kabul ederken bu sürecin mimarı olan Sayın Erdoğan'ın da vurguladığı üzere burada en büyük kazananlar Türkler, Araplar, Kürtler ve diğer bölge halklarıdır
Anlaşmadan sonra herkes büyük coşku yaşadı. Çünkü Türkiye bu attığı hamleyle
Kürtlerin hamisi olacağını bir kez daha kanıtladı. Türkiye sadece Suriye'deki Kürtleri değil
Dürzileri, Alevileri, Hıristiyanları da siyonistlere yem etmeyeceğini ispatladı. Zira Şara yönetimi, Dürzilerle de bir uzlaşıya vardı. Alevilere yönelik provokasyonu da araştıracak bağımsız bir komite kurdu.
***
Zaten 8 maddelik anlaşmanın
1 ve 7'nci maddeleri, üniter ve demokratik Suriye'yi vaat ediyor.
3 ve 5'inci maddeler ülkemizdeki göçmenlerin dönüşünü ve
istikrarın sağlanmasını garanti ediyor.
En kritik madde olan 4'üncü madde ile SDG
silah bırakıp sisteme entegre oluyor. Suriye'deki
ve Ortadoğu'daki
Kürtler için en önemli olan 2'nci madde. Bu maddeyle Kürtlerin
hakları anayasal güvenceye alınıyor.
6'ncı maddede belirtildiği gibi,
Lazkiye provokasyonu üzerinden
Şara'ya yönelik uluslararası kuşatma SDG'nin verdiği destekle dağıtıldı. Anlaşmanın özü ise 8'inci madde. Yıl sonuna kadar anlaşmanın hayata geçirilmesi gerekiyor.
Özetle bu anlaşmayla
siyonist komplo çökertildi ve Şara yönetimini uluslararası
baskı altına alma senaryosu yıkıldı. Fakat rehavete
kapılmamak lazım. Asıl iş bundan sonra
başlıyor. Amman'daki zirvede Suriye,
Ürdün,
Lübnan, Irak ve Türkiye'den oluşan ülkeler
savunma paktı kurma konusunda anlaşırken
Sayın Fidan'ın yaptığı kritik açıklamaların satır
araları iyi okunmalı.
Zira Türkiye'nin bundan sonraki asıl hedefi, bölgemizi ateşe atmak isteyen
siyonist kaosun durdurulması olacak. Nitekim
Sayın Erdoğan da dünkü AK Parti toplantısında
"kardeşliğimize pusu kuranlara" dikkat çekti. Sayın Erdoğan, etnik çatışma senaryoları çökertilen odakların bu kez Suriye'den ülkemize yönelik
mezhep temelli yeni fitne ateşini körüklediklerine dikkat çekti.
Fakat Türkiye bunun da üstesinden gelecektir. İhtiyatı elden bırakmadan Reis'in açıklamaları yanında özellikle
Ortadoğu'nun yeni oyun kurucu triosu konumundaki Fidan, Kalın ve Güler'i yakından izlemekte fayda var.