Batılı ülkeler dünyaya dayattıkları yıkıcı stratejilerinin kurbanı olmaya başladı. Kendileriyle birlikte dünyayı da kaosa sürüklüyorlar. Hâliyle hem küresel hegemonyaları sarsılıyor hem de ulusal iç siyasetlerinde derin bir bölünme yaşanıyor. Batı'nın siyasi terörüne maruz kalan Latin Amerika'dan Ortadoğu ve Afrika'ya, Asya-Pasifik'ten Orta ve Güney Asya ile Doğu Avrupa'ya kadar dünyanın hemen her katmanı köklü bir kaotik süreçten geçiyor.
Bu çalkantılı tablo, istikrar ve güven arayışındaki ülkeleri yeni alternatiflere yöneltiyor. Bu alternatiflerin başında da Türkiye geliyor. Özellikle de Ortadoğu ülkeleri kalıcı bir barış ve istikrar için yüzlerini birer birer Türkiye'ye çeviriyor. Hatta Ortadoğu dışındaki Kafkasya, Orta Asya, Balkanlar, Kuzey Afrika, Asya Pasifik ve Avrupa bile umudunu Türkiye'ye bağlamış durumda.
Zira Yavuz Sultan Selim'in 1517 Mısır ve Suriye zaferleri sayesinde Afrika ve Ortadoğu'nun sömürgeleştirme ve Hıristiyanlaştırma projelerinden korunmasına yol açan benzer bir tarihsel süreç yeniden gerçekleşiyor. Batılı sömürgecilere karşı Türkiye yine beş asır önceki gibi bir umut, direnç ve istikrar kaynağı olarak yükseliyor.
***
Yavuz'un Mısır ve Suriye seferlerinin beş asır önce küresel ve bölgesel siyasette yol açtığı sarsıntıların bir benzerini şu an da yaşıyoruz. Türkiye'nin Libya, Somali, Sudan, Karabağ, Suriye ve Gazze'de devreye soktuğu stratejiler, bölgesel dengeleri yeniden kuruyor.***
Zira mevcut Batılı statükonun emperyal yapısı, Sayın Erdoğan'ın G20 zirvesinde de dile getirdiği gibi küresel çaptaki kargaşa ve adaletsizliğin lokomotifi konumunda. Hâliyle hegemonyaları sarsılan Batı ve taşeronlarının izlediği kaotik stratejiler birçok ülkeyi, Türkiye gibi güvenilir müttefikler bulma arayışına itiyor. Üstelik Türkiye'nin emperyal merkezlere karşı verdiği mücadelede elde ettiği siyasi ve askeri başarılar, ülkemize yönelik teveccühü daha da artırıyor.