Bu memleketin böyle acayip bir yer olmaya başladığı ilk anı tespit edebilmeye uğraşıyorum epeydir. Yani kırılma anı ne zamandır? Bu hususu çözersem, ruhum bir kuş kadar hafifleyecek. 1960'larda 'zihinlerini genişletmek' isteyen Britanyalı Joey Mellen ve Amanda Feilding gibi aynanın karşısına geçip kafama matkapla bir delik açmayı bile düşündüm. Elim gitmedi... Efendim, en son bir kısım ahbapla sohbet ederken, son teknoloji elektrik sayaçlarını yanıltacak ve elektrik tüketimini düşük gösterecek bir mekanizma geliştirildiğini öğrendim. Elektrik dağıtım şirketleri de, buna karşı bir ölçüm cihazı icat etmiş. Yani, güzel ülkemin güzel insanlarına tesis sağlansa, Japonya ne ki?! Aya, fezaya teleferik sistemi kurar bu millet... Geçtiğimiz hafta Kadınlar Günü vesilesiyle de benzer hislere kapıldım. Şimdi ayrıntısına girip canınızı tekrar sıkmak istemiyorum ama malumunuz, mümtaz medyamız Kadınlar Günü münasebetiyle bir sürü acayip haber yayımladı. Sanırım bizde erkekler bu günü, kadınlara karşı kılıç-kalkan ekibi çıkarmak gibi algılıyor. 8 Mart günü, 'dilendirdiği engelli eşini kesen adam' haberi çıktığında, "Hah!" dedim, "Gökten bir koç indirilmesi lazım artık!" Yoksa bu işler başka türlü duracak gibi görünmüyor... Tabii Deniz Baykal Bey ile ilgili tatsız ithamların da aynı güne denk gelmesi ayrı bir talihsizlikti... Hayatının tamamını, asla bu tür işlerle anılmadan geçiren, en fazla denizde yüzerken gülümseyerek görüntü veren Sayın Baykal arka arkaya darbe alıyor... Vallahi onu bunu bilmem ama artık siyasetçilerimizin biraz rahat bırakılması gerektiğine inanıyorum. Düşünsenize, siyasete atılmaya karar verdiniz, hasbelkader tanınmış bir siyasetçi haline geldiniz. Artık sokakta yürürken ıslık çalamayacak, arkadaşlarınızla ucuz bir mekanda kafa çekemeyecek, yolda güzel bir hanım gördüğünüzde alıcı gözüyle bakamayacaksınız... Hele söz konusu hanımla tanışmak için hamle yapmanız hiç mümkün olmayacak. Böyle hayata hayat mı denir kıymetli okur?! Sırf bu yüzden siyasetten uzak duruyorum. Hoş, yine de hanımlar kendileriyle tanışma tekliflerime mesafeli duruyorlar ama olsun. En azından benim içim rahat...
BATI ÂLEMİ BU İŞİ ÇOKTAN ÇÖZDÜ
Halbuki bakınız, Batı bu işleri çoktan aşmış. Batı milleti, siyasetçilerinin gönül âlemiyle fazla ilgilenmiyor. En fazla biraz kafa yapıyorlar. Malumunuz, insanlık tarihinin son döneminde yaşadığı en büyük siyasi seks skandalı, eski ABD Başkanı Bill Clinton ile Beyaz Saray Stajyeri Monica Lewinsky arasında vuku bulmuştu. Hadisenin ardından, Avustralya'nın Sidney kentinde sergilenen Madam Tussaud balmumu heykelleri içinde bulunan Clinton heykelinin başına gelmeyen kalmadı. Ziyaretçiler muzırlık olsun diye heykelin üzerindeki pantolonun fermuarını sürekli açıp duruyordu ve sergi yetkilileri sonunda fermuarı mühürlemek zorunda kaldı. Eh, ajanslar da bunu haber yapınca iş daha da büyüdü tabii. 'Batı âlemi' demişken, şimdilerde 'muasır medeniyet'i Charlie Sheen temsil etmeye başladı. Şimdiye dek 5 bin hanımla yattığını açıklamış, son olarak iki porno yıldızıyla 'çok eşli' bir hayat sürmüş. Hanımlar durumdan memnun, hatta biri, "Erkeklerin doğasında var, çok eşliliğe izin verilmeli," diye açıklama yapıyor. Böyle süper hanımlar da var dünyada! Herkes memnunsa, kim ne diyebilir ki? Lakin insanın aklına ister istemez bir soru takılıyor: Charlie Sheen, 5 bin hanımı nasıl saydı? Yani, çentik attığı bir duvar ya da kullandığı bir çeşit abaküs mü var? Kendisine bir hesap uzmanı mı tuttu? Nedir? Hep çok acayip şeyleri merak ediyorum, değil mi? Hayır mevzu o değil, karşımda pırıl pırıl parlayan duvara bakıyorum, bakıyorum, asabım bozuluyor...