Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HOP KÜLTÜR

SAMİ TOSUN

Kaybedenler değil Kazananlar Kulübü!

Kimse farkında değil ama Kaybedenler Kulübü'nün başrol oyuncuları aslında 'Kazananlar Kulübü' mensubudur. Behzat Ç.'nin Harun'u o filme girse, Pascal Nouma ruhuyla o arkadaşları sağlam bir biçimde sopalar

"Sözleriniz beni ziyadesiyle mahcup ediyor..." İşte olay budur! Senaryo yazımı, "Âlâ, âlâ!" lafından sonra son derece zengin bir içerik kazanmıştır. Türk senaristlerini tebrik ediyorum. Türk senaristlerini ayrıca Kaybedenler Kulübü adlı eseri sinema alemimize kazandırdıkları için de tebrik etmek isterim. Ziyadesiyle sıra dışı bir film yapmışlar. Gerçi film Issız Adam'ın aynısı ama olsun, bizim sinema takipçisi aydın insanımıza birkaç yılda bir Issız Adam lazım. Sonra, nasılsa Kenan Evren yargılanmadığı için hâlâ 12 Eylül'de yaşanan ıstırabın filmlerine devam edilebilir. Budur yani bizim sinemamız... Duayen sinema eleştirmenlerimize ve sinema takipçisi aydınlarımıza karşı bir terbiyesizlik etmek istemem. O sebeple bir 'film eleştirisi' yaparak haddimi aşmak niyetinde değilim. Lakin Kaybedenler Kulübü'ndeki 'tip'lere dair birkaç söz etmeden duramayacağım. Arkadaşım, biriniz bar sahibisiniz, cukka sağlam, öbürünüzde bilmem kaç bin dolarlık motor, 'sabah kalkılacak işe gidilecek' derdiniz yok, yediğiniz önünüzde, yemediğiniz bar taburesinde, burnunuz ağzınıza denk, daha neyinize 'kaybeden' edebiyatı yapıyorsunuz?! Bu adamlar bildiğiniz Kazananlar Kulübü... Issız Adam'ın kurgusu üzerine iki satır filozofi yapıp sıra dışı olay mı yaratacaksınız? Neymiş, Karl'la, bir de Friedrich varmış, 1917'de Viyana'da oturuyorlarmış... 1917'de her ikisi de Hakkın rahmetine kavuşmuş olan arkadaşlarla yapılan sanal muhabbette sadece Rus ihtilalinin senesi tutturulmuş. Ha, evet, Karl ve Friedrich demiş, "Zincirlerinizden başka kaybedecek bir şeyiniz yok," diye de, öyle Cihangir'in tatlı su haytalarına dememiş o lafı. Sene 1848, aylardan şubat... Ayıptır söylemesi ben öyle kaybedecek çok şeyi olup da 'arıza' takılan arkadaşlara kılım. Kaybedenler Kulübü'nde öyle 'aşmış' görünen arkadaşları İstanbul'un uzak bir mahallesine, hani 'varoş' tabir edilen yerlerden birine bıraksanız, doğal yaşam alanları olan Beyoğlu'na gelene kadar sopa müptelası olacaklarını da bilirim. Geliniz ve görünüz ki, filmin yarattığı ambiyansı nakit para transferine çevirmek üzere projeler geliştirilmekte ve bu gece itibarıyla 'Kaybedenler Kulübü Yalnızlar Partisi' düzenlenmektedir. O kadar filozofik duruş falan, bir çeşit orta sınıf çöpçatanlığı projesinde nihayetlenmektedir. Pardon, sırada hangi kitap vardı basılacak? Felsefenin Sefaleti'ne yeni bir baskı mı yapılsa? "Nedir bu öfke, Sayın Tosun?" dediğinizi duyar gibiyim. Nasıl öfkelenmeyeyim?! Malumunuz, biraz daha entelektüel görünmek için Cihangir'de ev tuttum... Görseniz, kıyafetlerim aynı Nejat İşler'in kıyafetleri gibi... Son derece 'arıza' takılıyorum... Motosiklet bile aldım, 'chopper' cinsi... Atlıyorum motora, gidiyorum bir bara, 'cool' tabir edilen bir duruşla barın kenarında takılıyorum. Aylardır... Bir tane bile hanım benimle ilgilenmedi! Üstüne bir de Kaybedenler Kulübü geldi, adam sadece pis pis koltukta otururken bile bir kadın üzerine atlayabiliyor! Bu filmler insanı kandırıyor kıymetli okur... Bundan böyle Nihat Doğan usulü takılmaya karar verdim. Baksanıza, herkes onunla ilgileniyor. Yüksek Sadakat, Örovizyon'dan eleniyor, insanlar bunu Nihat Doğan'a nasıl açıklayacaklarını düşünüyor kara kara... Sayın Armağan Çağlayan, "Nihat Doğan adadan dönünce hepimizin intikamını alır Yüksek Sadakat'ten. Siz nasıl üzersiniz benim milletimi der! Bir de döver! Rahat olun," demiş mesela. Adam hükümet mertebesini aştı, bir çeşit süper kahraman muamelesi görmeye başladı, farkında mısınız? Ne yapıyor? Memlekette önemli miktarda bulunan delinin yaptığını! Ama gün geçtikçe daha fazla ilgi görüyor, Perihan Mağden Türk medyasına muhteşem geri dönüşünü bu fenomen üzerinden yapıyor... Netice itibarıyla, 'Nihat Doğan'ın önlenemez yükselişi'ni izah etmek üzere Türk sosyologlarını göreve çağırıyorum... Bu arada, ne yalan söyleyeyim, ben Behzat Ç. müptelası olduğum için Survivor falan takip etmiyorum. Soran olursa da, "Sonuna kadar Pascal Nouma'cıyım," diyorum. Hatta kendisini karşılamaya havaalanına gidecektim ama motosikletim arıza yaptı. Arıza adamın motosikleti de arıza yapar kıymetli okurlar. İmajımı tamamlayan bir detay! Laf aramızda, filmler, diziler arası geçiş yapmak mümkün olsa, Behzat Ç.'deki Harun kardeşimizi Kaybedenler Kulübü'ne sokuversek, Pascal Nouma ruhuyla o arkadaşların ağzını burnunu bi dağıtsa...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.