1993'ün sonlarında bir teknik lisenin bilgisayar laboratuvarında, IBM PS/2 8086 serisi bir bilgisayarla Pascal dilinde birşeyler yaptığımı hatırlıyorum. Binlerce satırın alt alta sıralanıp aklınızda tasarladığınız bir projeyi hayata geçireceğini bilmek heyecan veriyor. Windows 3.0 var ve 3.1'in çıktığı haberleri geliyor. Ama kimse kullanmıyor 20 MB sabit disk ve 512 KB bellek var. Grafik arayüzün açılması 4dk.dan fazla sürüyor. MS-DOS ve Norton Commander varken Windows gereksiz bir işletim sistemi. C++ gibi gelişmiş nesne tabanlı diller olsa bile dilin özelliklerini, yapısını ve kütüphanelerini öğrenebileceğiniz kaynak çok az, İnternet yok, BBS denen bir sistem var ama telefon hattından terminalle çok sınırlı paylaşımlar gerçekleşiyor. Okulda Japon öğretmenler de var, lakin ayrı dünyaların insanıyız, soru sormak ve cevap almak kolay değil.

O günlerde yazılım kavramının, bir projenin kodunu yazmak değil de proje fikrini disipline etmek olduğunu anlıyorum. Disipline edilen bir fikrin kodunu yazmak da kolay oluyor. Takım olarak çalışmayı deniyoruz bazen, olmuyor. Futbol takımı çıkıyor, basketbol ve hatta 4 kişilik batak takımı da çıkıyor ama proje takımı çıkmıyor. Herkes lider ve guru iken proje takımı olmak, takımın bir parçası olmak, kolay olmuyor.
2000'li yıllara gelmeden internet büyük vaatlerle (ve büyük yatırımlarla) sahneye çıkıyor. İlk balon milenyumun başında patlıyor ve yatırımların geri dönüşümü gerçekleşmiyor. Kitleler ise dijital dünyayı keşfettikçe hayatlarının kolaylaştığını tecrübe ediyorlar. Finans sektörü öncülük yaparken, eğlence ve medya sektörü alışkanlıklar kazandırıyorlar. Dijital aygıtlar, uygulamalar, servisler hayatımızda halen idrak edemediğimiz bir sürü kolaylıklar sağlıyorlar. Eskiden -çok zor- parolasıyla gelen kavramlar tablet dokunuşlarıyla anında çözülebiliyor.
Bu –çok zor- parolası yazılım dünyasını da derinden etkiliyor. Commodore oyunlarından kalma algoritmaları Appstore üzerinden bir uygulamaya dönüştürüp 1 dolara satan ve milyoner olan kodcular var. Bu kodcular okulunu okumamış, bazıları kodlama kursuna bile katılmamış. Merakını internetle giderip, bulduğu dijital kodlama cemaatleriyle iletişime geçmiş, hazır kütüphaneleri keşfedip 4 yıllık bir eğitimi 1 ay gibi bir süreye sıkıştırabilmiş. Daha iyi bir öğrenim yöntemi yok.
Bugün kod yazmak hiç zor değil. Hatta kodu satırlara yazmadan uygulama çıkartabileceğiniz platformlar var. Code.org ile bunu anlatmayı başaran kurucusu Hadi Partovi'nin videosunu izlemediyseniz mutlaka izleyin. Black Eyed Peas'den will.i.am kodcuları yeni dünyanın rockstarları olarak tanımlıyor.
Şimdilerde toplumların, bireylerin bakış açıları hatta dünya görüşleri teknolojik yakınsama sebebiyle değişime uğruyor. Bilgi akışkanlığı hiperbolik bir eğriyle değiştiğinden tüketimi de katlarla ifade edilen artışlar gösteriyor. Bilgiyi tüketirken dozajının farkına varmıyoruz. Bu fark özellikle yeni nesildeki değişimlerde ortaya çıkıyor. Evlerimizde tabletini elinden düşürmeyen, okuma bilmeden öğrenmeyi öğrenen minik dahilerimiz var.
KPSS sınavından çıkan arkadaşın "Beyin Bedava" dediği cümleler aklıma geliyor.
Artık bilgi bedava ama o kadar çok ki konu yine dönüp dolaşıp disipline geliyor. Şimdilerde sorunumuz kod bilmek değil aslında. Bir fikri projeye dönüştürmek, projeyi yapmak için takım olmak, başarı odaklılık gibi sosyal ilişkileri içeren konular kod yazmaktan daha zordur emin olabilirsiniz.