Önce, Türkiye ekonomisine dair iki kritik mesajı hatırlatayım...
Sonra, Rusya-Ukrayna Barış Plânı bağlamında ekonomik çıkarların ülkelerin kaderini nasıl şekillendirdiğini vurgulayayım. Ve böylece, -türlü güçlüklere rağmen- Türkiye'nin ne kadar özgün bir konumu olduğunu anlatmaya çalışayım...
İlk mesaj, 23 Kasım 2025 tarihli... Benim de izleme fırsatı bulduğum G20 Güney Afrika Zirvesi'nden dönüş yolunda Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın yaptığı şu değerlendirmenin altını çizelim:
"... Dünya ekonomisi son birkaç yılda yaşadığımız sıkıntılardan çok yara aldı. Salgından tutun sıcak çatışmalara, adına 'ticaret savaşları' denilen zorlayıcı süreçlerden göçlere, iklim krizi ve doğal felaketlere kadar birçok ağır sınama ile karşı karşıya kaldık. Türkiye olarak tüm bu süreçlerden biz de etkilendik. Ancak bütün zorlu imtihanlardan başarıyla çıkmasını bildik ve hızla toparlanıyoruz!"
Diğer tespit ve ekli çağrı ise 18 Kasım 2025 tarihli... TBMM Grup Toplantısı'nda MHP lideri Devlet Bahçeli'nin -bence hak ettiği ölçüde gündemde yer alamayan- açıklaması...
"... Ne ekonomi eski ekonomidir, ne de dünya eski dünyadır... Ekonomide yeni bir hikâyeye, milli ve manevi değerlerimizle temerküz etmiş yepyeni bir zihniyet devrimine ertelenemez ihtiyacın olduğunu görmeliyiz!"
***
Burada mevzuyu Ukrayna'ya bağlayabiliriz...
Ya
"kara kış ya da acı barış" ikilemine hapsedilen bu talihsiz ülkeye
"Barış Plânı" diye sunulan belgenin
özünde
"üçüncü bir tarafın maddi menfaatlerine odaklı" tipik
kapitalist reçete olduğunu göz ardı
edemeyiz. Hatırlanacağı üzere Başkan
Trump, Rusya ile süren savaş boyunca
Ukrayna'ya yapılan ABD silah yardımlarını
finanse etmeyi öncelemiş ve
Kiev'e, nadir toprak elementlerini işletme
hasılatını paylaşma esaslı anlaşmayı
dayatmıştı. Aynı zihniyetin bu
kez yine cin bir fikir geliştirdiği anlatılıyor.
Amerikan tarafı, Rusya'nın ağırlıklı
olarak Avrupa bankalarında dondurulan
300 milyar dolarını merkeze alan
bir formülü hayata geçirmeye çalışıyor.
Bu, bir bakıma Ukrayna'nın kalkınması
için ABD inşaat firmalarının üstleneceği
rolün, parasal karşılığı anlamına
geliyor. Yani ABD, Rusya'nın uluslararası
varlıklarının bir bölümünü kendi
şirketleri üzerinden, proje bazlı olarak
Ukrayna için (!) kullanmayı hedefliyor.
Avrupa'ya ise NATO yükümlülüklerinin
yerine getirilmesi, Ukrayna'nın
milli savunma sisteminin düzenlenmesi
ve güvenlik garantileri sunulması
kalıyor.
Özetle...
Çok kutuplu denilen yeni dünya düzeni, ABD öncülüğünde modern sömürgeciliğin yeni bir versiyonuna dönüşüyor. Ülkeler; ticaret duvarlarını yükseltmekle kalmıyor, kalınlaştırıyor da. Savunma harcamaları ise baş döndürücü şekilde artıyor.
İşte bu şartlar altında Türkiye; basiretli yönetimi, doğru
risk analizi ve erkenden yol almanın
özgüveni ile benzerlerinden pozitif
ayrışıyor. Her vesile ile kapısı çalınan
saygın devlet kimliğini pekiştiriyor!