Türkiye'nin en iyi haber sitesi
CEM SANCAR

İnsan çiçek açabilir

İnsan azgın bir 'Ben'e sahiptir. Kendini, yeteneklerini, çevresini, sevdiklerini dev aynasında görür. "Bizimkiler ne güzel, diğerleri ne çirkin" diye düşünür.
Kendi tarihini, geçmiş anılarını kutsar, başka var oluşlara burun kıvırır. Sürekli kendini anlatan, bizi yarım kulak dinleyen insanları bilir ama 'yalnızlıktan' idare ederiz!
Şehirler, kalabalıkta yalnız insanlarla doludur. Başkalarında yargıladığımız hangi zaaf varsa iç aynamıza yansır. Tenkit edip durduğumuz her kusur, aslında kendi içimizde birikmiş bir atık sudur. Suçu daima ötekinde aramak sıradandır. Çünkü her insanın bir arıtma tesisine ihtiyacı vardır...
Şekli, biçimci ritüellere indirgenmiş, özü örtülmüş din de 19. yüzyılın İslamcı-Sosyalist-Milliyetçi-Aydınlanmacı modern ideolojileri de bireyin ıssızlığına ilaç olamamıştır.
Muhafazakâr hissiyatları da barındıran modernleşme iç dünyamızı bize kapatmış ve ruhumuzun tırnakları ustura gibi uzamıştır.
Hep biz haklıyızdır. Başkalarında eleştirdiğimiz ne varsa bizim için mubahtır. Yalanı aşağılar ama bin türlü yalan söyleriz. Tevazuu göklere çıkarır en küçük bir eleştiride kılıcımıza davranırız. Bizim kavram dünyamıza ters gelen her bakış kötüdür, içten pazarlıklıdır. Onaylamadığımız her eğilim ölüme mahkumdur.
Başkaları aç gözlüdür mesela, ama biz öyle mi ya! Mesela yatay şehirleşmeyi, medeniyetin şehir telakkisini bize anlatan bilge mimar Turgut Cansever'e alkış tutar, fakat binamıza bir iki kaçak kat atmak için can atarız. "Gemisini yürüten kaptan" lafı gizli bir anayasadır...
Dar gruplara kapanır, mahalle kavgalarına taş taşımaktan başka bir işe yaramayan insanları baş tacı ederiz. Bize benzemeyenlere salyangoz sinsiliğiyle buğz eder, şahsi menfaatlerinden rüşvet alan ahlak zabıtaları olarak aynalara sığmaz taşarız!

***

İnsan diyorum, gerçekten vahşi bir egodur. Peygamberler tarihi bu egoyu terbiye edip akıl, vicdan, keşif sahibi bir varlık yaratma işini üstlenmiştir...
Üstlenmiştir de insan işine geldiğini almış, işine gelmeyene sırt çevirmiştir.
Yoksa "Asıl cihat, büyük cihat, içe yönelme, orayı fethetmedir" diyen bir peygamberin sesi nasıl duyulmaz?
Yoksa bizler, hikmet membaı veliler, bilgeler toprağında yaşayıp da nasıl bu denli 'bakımsız Tarzan' durumunda kalabiliriz?

***

Kendisiyle konuşmayı becerememiş, kalbinde konuşan o noktaya kulakları açılmamış, içindeki Bilge'yle hasbıhal edememiş insanlar kavga eder dururlar hem kendileriyle hem başkalarıyla. Suratsızlıkları oradandır.
Oysa, başkalarında görüp dırdır ettiğimiz her şeyin içimizde yansımaları vardır. Her iyi ilahidir, benliğimizi güzelleştirir, her kötü bizdeki kötüdür. Şehirleri bunaltan her şey, kültür dünyamızı çöle dönüştüren her çürüme bizden gelir. Sürü olmak insanın fıtratının en alt basamağıdır. Ona insan-altı, alt insan da denir...
Kendini pek matah sanan kişi başkasını beğenmez. Firavun düşüncesinin temeli budur ya da beyaz adamın kendini tanrılaştırma masalının.
Şunu diyorum başkalarını eleştirmeden önce insan kendini, kendi numaralarını, kendi defolarını bilmelidir. "Herkes kötü ben iyiyim, kabahat hep başkalarında" teraneleri, bağrımızdaki egonun yüzleşmeyi engelleyen tatavasından doğar.
Ne var ki, nefsini eğiten bir peygamberin torunları olarak nefse kırbaçla girişmek de onu sırtına alıp taşımak da ters sonuçlar verir.
Hepimizin sorunu kısaca şudur: Bilgiyle, zekayla, azimle, yüzleşmeyle değil; birbirini onaylayan grup psikolojisiyle hareket etmek!
İnsan toptan değil, kendi bacağından asılır. Toplumsal hedeflerimiz mühimdir ama her manevi hesap bireysel gelir.
Kişi kendini bildiğinde, içindeki 'kuralsızı' bilip ona buna taş atmayı kestiğinde, işte o zaman çiçeklenir...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA