New York'ta bu yıl fırtınadan, krizden hatta Yankees'den daha mühim bir olay oldu. Eşcinsel evlilik yasallaştı! Bir milyona yaklaşan eşcinsel nüfusu ile New York haberi bir karnaval coşkusu ile karşıladı. Kutlamalar 7 gün 7 gece sürdü diyebilirim. İkinci dünya savaşı kutlamalarını aratmayacak bir şölen mevcuttu şehirde. Elim telefona gitti ve kadim dostum Şahidbaz'ı aradım. Sesinde bir titreme sezdim. Müjdeme tepki bile vermedi yalnızca ''Darısı başımıza'' demekle yetindi. Bir ay sonra soluğu yanında aldım. Derdini dinledim.
Şahidbaz
Ağlamak, uğradığımız felaketlere karşı vücudumuzda kalan son kuvvetin bir feryadıdır (Sami Paşazade Sezai - Sergüzeşt). Şahidbaz'da o güç de kalmamıştı, yılların mücadelesi gözlerindeki halkalardan fazlasını bırakmıştı ona. Karşısına toplumu almış eşcinselliğini yaşamaya çalışıyordu Türkiye'de. Son sevgilisinden de toplum baskısı nedeniyle ayrılınca daha fazla gücü kalmamıştı. 28 yıllık hayatında taşınması zor bir yük taşıyordu omuzlarında. Onunki adeta yel değirmenleriyle savaşmaktı. Güçsüzlükten ağlayamadı, o dakika masamıza acılı bir sükûnet kaim oldu. Bu en şiddetli acıların hâsıl ettiği gözyaşlarından bile daha yakıcıydı.
Sanatçıların ve ya edebiyatçıların eşcinsel olması alışıla gelmiş bir durum. Onlar duygularını gerek tuvale, gerek kelimelere gerekse notalara aktarıyorlar. Michelangelo'nun sevgilisi Tommaso Cavalieri'ye yazdığı aşk sonelerini okuyan herkes eşcinsel aşkların tutkusuna hayran kalmıştır. Sistine Şapel'ini bir cennet tapınağına çeviren bu dâhinin eşcinsel olması bize, eşcinsellerin duygularını sanata dönüştürmekte ne derece başarılı olduklarını ispatlıyor. Yasaklar ve baskılar arasına sıkışmış bu dahiler seslerini duyurabilmek için sanatı ve edebiyatı bir araç olarak kullanarak adeta toplumdan yaptıklarından dolayı öç alıyor.
Şahidbaz da acılarını bestelerine gömüyor ve gururundan akıtamadığı gözyaşlarını şarkılarına işliyor.
Sözlerinde hep bir hüzün, hep bir melankoli mevcud. Öyle arabeskvari bir ajitasyon da değil, onun besteleri adeta kederin feryatları. Bir orman yangınında ölümü bekleyen ceylan gibi çaresiz hissedersiniz dinlediğinizde. Bir nebze empati yapar kendinizi onun yerine koyarsınız. Çaresiz aşk nasıl bir zulümmüş işte o zaman anlarsınız.
Aydınların Gay hali
Toplumu muasır medeniyet seviyesine götürmesini beklediğimiz aydınlar ve sanatçılar maalesef bundan daha mühim buldukları sorunların peşinde. Toplumun ileri gelenleri de olmadan bu savaşı vermek pek mümkün görünmüyor. Peki, bizde eşcinsel haklarını savunan aydın yok mu? Var elbet; Ayşe Arman, Oray Eğin, Hıncal Uluç hatta Ayşe Özyılmazel!!! Halimiz Peyami Safa'nın ''Dokuzuncu Hariciye Koğuşu'' romanındaki Hasta Çocuk'tan bile daha vahim. Tevekkeli eşcinsel hakları ülkemizde günden güne kötüye gidiyor. Mamafih, Osmanlı İmparatorluğu eşcinselliği yasallaştıran ilk devletlerdendir (1858). Heyhat, o günden günümüze bir arpa boyu yol almışız!
Ağızlara sakız olmuş bir laf var ''İnsanlar cinsel tercihlerinden ötürü ayrılmamalı''. Yanlış!!! Aslına bakarsanız sormalıyız bu bir tercih midir yoksa yaradılış mı? Eğer bu bir tercih olsaydı eminim Türkiye deki çoğu eşcinsel toplum baskısından ötürü bu yaşamı seçmezdi.
Bugün'e dair notlar
Bugün eşcinseller toplumun baskılarına boyun eğmek bir tarafa dursun bu baskılarla yel değirmenlerine savaş açmış Don Kişot (Don Quijote) misali savaşmalılar. Türkiye'de de eşcinsel evlilikler yasallaşana dek bu savaş sürdürülmeli. Bu şimdilik bir hayal olabilir ancak unutulmamalıdır ki bu bir zamanlar New York için de bir hayaldi.
Dar görüşlü insanlar benim bu yazımdan sonra bana da saldıracaklar belki de beni aşağılamak için eşcinsel yakıştırması yapacaklar. Varsın olsun mühim değil toplumun refahı için bu çileye değer. Zaten eğer eşcinsel olsaydım bundan yerinmez övünürdüm. Bence Türkiye'deki tüm eşcinsellerin yapması gereken de bu ''Övünmek''!
Herkes bilmeli, Aşkın nesnesi bir kişidir, bir cins değil…
Tan.yesilada@gmail.com