Türkiye'nin en iyi haber sitesi
BERCAN TUTAR

Neo-liberal aklın son çırpınışları...

Son iki asırdır Türkiye'nin kaderine yön veren savaş ve kaos tüccarı Batı'nın son dönemlerdeki çöküş süreci ulusal ve küresel statükoda köklü değişimlerin de önünü açıyor. Emperyal merkezdeki bu kan kaybı bize modern aklın vazettiği tarihin Batı'da yapıldığı anlayışını tuzla buz ediyor. Bunun yerine İbn-i Haldun'un vurguladığı gibi tarihin 'dairesel kırılmalar'a göre şekillendiğini görüyoruz.
Bu bağlamda neredeyse 30 yıldır birçok siyasi, ekonomik ve kültürel kırılmaya sahne olan dünya, artık 'Tarihin Sonu'ndan Batı'nın sonuna doğru seyrediyor. Deyim yerindeyse Pax- Americana'nın çöküşünü dizi film şeklinde izliyoruz. Küresel Sorosçularla neocon ve neo-liberal Harvard çeteleri bu yüzden öfkeden deliye dönmüş halde.
Bu gerçeğe değinen Sayın Erdoğan son olarak 9 Aralık'taki konuşmasında, "Son dönemde yaşanan krizler, Avrupa'nın üzerine inşa edilen refah mimarisinin ne kadar kırılgan olduğunu göstermiştir. Türkiye'nin mücadele ettiği terör örgütlerine gizli açık destek veren bir Avrupa ile ortak gelecek hayali kurmamızın zor olduğu açıktır" sözleriyle Batılı uygarlık krizinin ve ikiyüzlülüğün altını bir kez daha çizdi.

***


Korona salgını, enerji ve tadarik krizleriyle derinleşen sorunlarla birlikte küresel sistemde değişim isteyen Avrasya'daki revizyonist güçlerin ABD liderliğindeki Atlantik merkezli statükoya ağır darbeler indirmesi, Batılı masallardaki 'liberal ütopya'nın tahtını sarsmaya başladı.
Edmunt Fawcett, "Liberalizm: Bir Düşüncenin Hayatı" isimli kitabında siyasi liberalizmin temel hedefinin 'insan özgürlüğü ve birey haklarını savunmak olmadığını' tarihsel verilerle kanıtlıyor.
Liberalizmi 'efendisi muğlak bir mit'e benzeten Fawcett, "Burjuva sınıfı, Amerikan (1776) ve Fransız (1789) devrimleriyle Napolyon Savaşları'ndan (1799- 1815) sonra yükselen kitlesel hak taleplerini frenlemek için liberal ideolojiyi dalgakıran olarak devreye soktu. Amaç toplumdaki çatışmaları bitirmek ya da talepleri karşılamak değil, onları kontrol etmekti. Bu yolla iktidarlarını perçinlediler" diyor.
Ulusal düzeyden uluslararası alana geldiğimizde liberalizmin bir başka tutarsızlığı olan 'emperyalizm taraftarlığı' çıkar önümüze. Her biri birer 'özgürlük havarisi' kesilen Batılı liberaller, sıra ülkelerinin emperyal siyasetine gelince birden sömürgeciliği, terörizmi, soykırımları, talanı ve esareti savunan ırkçı jakobene dönüşüverir.

***


Sonlarını da zaten bu çelişki getirdi. Reel sosyalizmin yıkılmasından sonra 1990'larda zafer sarhoşluğuna kapılan liberal Batı, bugün dört bir koldan alarm veriyor. Çünkü kültürlerindeki 'ırkçı diyalektik' sonunda deşifre oldu. Vahşi kapitalizmin omurgasını oluşturan liberal kültür artık bir hegemonya ideolojisi olarak sürdürülemez hale geldi ve işlevsizleşti.
Kan kaybeden Batı'nın yeniden toparlanması çok zor. Geleceğe dair bir 'idealogy'leri kalmadı. Alvin Toffler, Paul Kennedy, Samuel Huntington ve Francis Fukuyama gibi fütüristlerin 1980 ve 90'lardaki bütün liberal öngörüleri boş çıktı.
'Demokratik post-endüstriyel toplumlar' bugün sefaletin, açlığın, ırkçı ve İslamofobik terörün yuvasına dönüşmüş durumda. Çünkü bütün bu fütüristlerin öngörüleri tek boyutluydu ve sadece Batı'nın emperyalist prizmasından diğer kültürlere bakıyorlardı.
O yüzden de kurguladıkları dünyanın altında kaldılar. Tıpkı mevcut dünyayı ve Türkiye'yi hâlâ yanlış okuyan Batı güdümündeki yerli vesayetçi kafalar gibi.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA