Ana hedefini Çin olarak belirleyen ABD Başkanı Donald Trump ve atadığı kişilerin yeni güç projeksiyonunda Ortadoğu ve Avrupa yerine Hint-Pasifik merkezi konuma oturuyor. Bunun en önemli göstergesi Trump ekibinin ayaklarının tozuyla Hint-Pasifik'teki müttefikleriyle gerçekleştirdiği bir dizi toplantı.
Dışişleri Bakanı Marco Rubio atandıktan birkaç saat sonra Hindistan Dışişleri Bakanı S. Jaishankar ile ikili bir görüşme gerçekleştirdi. Ardından Filipinli mevkidaşıyla telefonda konuşan Rubio, Güney Çin Denizi'nde Pekin ile silahlı çatışma yaşanması halinde ABD'nin müttefikini savunacağı taahhüdünü bir kez daha yineledi.
Çiçeği burnundaki Bakan Rubio ertesi gün de Avustralya, Japonya, Hindistan ve ABD'nin oluşturduğu QUAD denilen Dörtlü Güvenlik Diyaloğu zirvesine katıldı. Ortak bildiride, "Özgür ve açık Hint-Pasifik'i daha da güçlendireceklerini ve Çin'e karşı statükoyu savunacaklarını" vurguladılar. ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Mike Waltz ise Filipinler Savunma Bakanı Gilbert Teodoro Jr. ile bir araya geldi. Trump, ikinci döneminde İran şahinlerini görevden alıp sert bir dille eleştirirken Michael DiMino gibi pragmatistleri Pentagon'un yeni Ortadoğu üst düzey yetkilisi olarak atadı.
***
Ukrayna'daki
'gülünç savaşı' sona erdirme çağrısında bulunup
Avrupalı müttefiklerine gözdağı veren
Başkan Trump,
savunma politikaları müsteşarı olarak da
Çin uzmanı Elbridge Colby'i seçti.
Çin'in ABD stratejisindeki önceliğine değinen Dışişleri Bakanı Rubio, Pekin'i
"Washington'un şimdiye kadar karşılaştığı en güçlü, tehlikeli ve neredeyse eşit bir rakip" diye niteliyor. Dolayısıyla ABD yeni dönemde Çin'e karşı koymak için
Ukrayna ve Ortadoğu'daki çatışmaları hızla sonlandırıp buradaki askeri gücünü Hint-Pasifik'e kaydırmayı düşünüyor.
Nitekim Trump'ın dün bir oy farkla Senato'dan onay alan
Savunma Bakanı Pete Hagseth de
Fox TV'de sunucuyken ekranlardan sık sık
Joe Biden'ı Ortadoğu'daki kronik çatışmalardan uzaklaşıp Çin merkezli bir strateji benimsememekle eleştiriyordu.
Ne var ki Trump, Çin'e yönelik hedefine ulaşmak için Avrupa ile Hint-Pasifik'teki müttefiklerini yeniden organize etmekten çok daha fazlasını yapmak zorunda. Bunun yolu da
Rusya ve Türkiye ile yeni bir uzlaşıdan geçiyor. Bu amaç için
Trump'ın Ukrayna'yı Rusya ile daha geniş bir anlaşma karşılığında takas etmeyi ve ABD'nin Avrupa'ya olan taahhütlerini azaltmayı planlıyor.
***
Trump ülkemize olan hayranlığını ise Türkiye'yi hem
Suriye'de en başat aktör hem de bölgesel kaos peşindeki İsrail'i frenleyebilen bölgedeki tek güç diyerek dünyaya ilan etmişti.
DolayısıylaTrump'ın yeni atadığı Pentagon ve Ortadoğu temsilcileri de
İran ve İsrail'in kan kaybettiği kritik bölgede sadece
Türkiye'nin ayakta kalabilmesini ve
en güvenilir istikrar unsuru olarak kalmasını pragmatik bir vizyonla okuyor.
Zira
ne İsrail ne İran ne de Suudi Arabistan, Trump'ın küresel
stratejisine katkı sağlayacak çapta ve
derinlikte aktörler. Bu pozisyondan çok
uzaklar. Bu nedenle İsrail ve diğer ülke
liderlerini eleştiren
Trump'ın Başkan Erdoğan'ın siyasi liderliğini ve kararlılığını övüp Türk ordusuna methiyeler düzmesi boşuna değil.
Çünkü Trump, yeni küresel stratejisinin Türkiye ve Rusya olmadan sonuca ulaşmayacağını çok iyi biliyor. İşte bu yüzden
Trump doktrininde Türkiye seçkin bir yere sahip. Bu konumunu da yaptığı milli ve bağımsız oyun değiştirici hamlelerle elde etti. Bu pozisyon, ABD ve Trump için
Türkiye'nin Ortadoğu'yu da aşan küresel çaptaki stratejik ağırlığını daha da ayrıcalıklı hale getiriyor.