Sevdiğiniz, dinlediğiniz, izlediğiniz bir sanatçı, televizyon programcısı veya futbolcu.
Hakem... Kulüp yöneticisi... Spiker. İş insanları... Holding sahipleri... Şirket yöneticileri.
Hangi birini sayalım?
Kimi uyuşturucu ile anılıyor... Kimi yasadışı bahisle.
Kara para aklayanlar... Kaçakçılık yapanlar... Dolandırıcılar.
Ve yüce Meclis'in, gazi Meclis'in, Cumhuriyet'i kuran Meclis'in lokanta personelinin cinsel tacizine uğrayan öğrenci kızlar.
İnanamıyoruz... Ama hepsi de gerçek.
İsyan ediyoruz.
***
Hava kirliliği
Dostlar meclisindeydik... İsyanımızı dile getirince... Akil insan, tecrübeli devlet adamı, TBMM'nin eski Başkanı Cemil Çiçek dedi ki:

Ahlak dediğimiz şey, havadaki oksijen gibidir.
Teneffüs ettiğimiz oksijen kirlenirse... Yaşadığımız her yer... Bütün çevreler... Bu durumdan öyle ya da böyle etkilenir.
***
Hastalık... Geçici değil
Ahlaksızlık... Hastalık gibi... Sporda, iş dünyasında, televizyonda, sahnede... Her yerde.
Bakıyorsunuz, hiç ummadığınız insanlar gözaltında... Savcı karşısında... Mahkemede... Cezaevinde.
Biz bunları söyleyince... Cemil Çiçek dedi ki:
"Ahlak konusu... Geçici bir rahatsızlık/hastalık değil... Her devir, her dönem, üzerinde mutlaka hassasiyetle durulması ve çözümü için çaba gösterilmesi gereken bir konu."
***
500 yıllık sorun
Cemil Çiçek'in, "Her devir... Her dönem" sözleri düşündürücü... Ve acı gerçek.
Cemil Bey... Biraz gerilere gitti:
Konu ahlaki zafiyet olunca, Kanuni Sultan Süleyman'ın son döneminden itibaren yazılan siyasetnamelere bakmak lazım.
"Osmanlı nasıl eski haşmetine kavuşur, nasıl yine büyük bir devlet ve huzurlu bir toplum oluruz?" diye kafa yorup siyasetname yazanlar var.

Bunların bazıları devlette önemli görevler yapmış insanlar.
Mesela Sadrazam Lütfi Paşa gibi... Koçi Bey gibi... Kâtip Mehmet Çelebi gibi... Defterdar Mehmet Paşa gibi... Gelibolulu Ali Efendi gibi.
Değişik zamanlarda görevde bulunan bu kimselerin yazdıkları siyasetnamelere bir bakın... Hepsinde ortak bir nokta göreceksiniz: Ahlaki zafiyet.
Şunu vurgulamamız şart... Ahlaki zafiyet bizim en az 500 yıllık bir meselemiz.
***
Tarihi derinlik
Ahlaki zafiyet... Cemil Çiçek'in söylemiyle "tarihi derinliği olan bir sorun."
Rüşvetin en önemli sebeplerinden biri... Cemil Bey'e göre, ahlaki zafiyet.
Cemil Çiçek'i dinlemeye devam:
Sadece soruşturma yaparak... Ya da işi birkaç savcı ve hâkime havale ederek... Meseleyi çözmüş olamayız.
Şimdiden bu işlerin üzerinde ciddiyetle duramazsak, ileride hepimizi daha da üzecek olaylara kapı aralamış oluruz.
***
Kutsal çatı altında çirkinlik
Taze fidanlarımız... Öğrenci kızlarımız... Türkiye Büyük Millet Meclisi mutfağında staj yapmaya geliyorlar.
Öğrencimiz için... Öğretmenleri için... Aileleri için büyük gurur. Ama... Cinsel istismara uğruyorlar.
Cemil Çiçek... "Olamaz... Olmamalıydı... Büyük terbiyesizlik" diyerek, sesini yükseltiyor:
Maalesef olmuştur... Çok üzücüdür.
Bu devleti kuran... Milli mücadeleyi yürüten... Böylesine kutsal bir çatı altında bu çirkinliğin, terbiyesizliğin yaşanmış olması hepimizi derinden üzmüştür.
***
Seferberlik
Yaşananlar... İtiraflar...
Suçüstü yakalananlar... Rüşvetler... Dolandırıcılıklar... Daha nereye kadar?
İzlemeye devam mı edelim? Ne yapalım?
Cemil Çiçek dedi ki: "Öncelikle bunlardan bir ders çıkaralım."
Ve devam etti:
Ne var ne yok? Nasıl oldu? Kimler bulaştı? Her kurumun bir seferberlik ilan etmesi lazım.
Bu yetmez... Toplum olarak seferberlik ilan etmemiz... Yanlışların, ahlaksızlıkların üzerine toplum olarak gitmemiz gerekiyor.
Milleti öfkelendiren bu terbiyesizliklerin, rezilliklerin anlayışla karşılanması mümkün değil.
Hele mazeret uydurulacak bir tarafı kesinlikle yok.
***
Osmanlı'da 'ceza'
Cemil Çiçek, rüşvetin, terbiyesizliğin, ahlaksızlığın tarihi derinliğinden söz edince... Tarihten... Hırsızlığa, ahlaksızlığa verilen cezalardan bir örnek aklımıza geldi.
Erdoğan Tokmakçıoğlu'nun "Acayip İşler İlginç Kişiler" kitabından... "Cezalar" başlıklı yazı.
Dolandırıcı... Hırsız... Ahlaksız... Yanlış işlere bulaşan kişinin elleri arkadan bağlanıyor. Semersiz bir eşeğe ters olarak oturtuluyor.
Sonra üç gün süreyle, sabahtan akşama kadar dolaştırılıyor... Sokak sokak... Teşhir ediliyor.
Tabii, boynunda da bir yafta asılı... Yaptığı hırsızlık... Ahlaksızlık.
Kalabalık yerlerde eşek durduruluyor... Bir yeniçeri, yüksek sesle, suçlunun adını, yerini yurdunu, suçunu yüksek sesle anlatıyor.
Eğer bu hırsızın, ahlaksızın ilk suçuysa... Üç günün sonunda, "Yüzün ak olsun" denilerek yüzüne yoğurt sürülüyor.
Ama... Bir sabıkası varsa... Üç günün ardından doğruca karakola... Falakaya yatırılıp dövülüyor.
Suçlu, iflah olmaz bir sabıkalıysa... Geçmişte suçu çoksa... Zindana atılıyor.
***
Günün fıkrası
Fıkrayı bilirsiniz... Su, ateş ve ahlak arkadaş olmuşlar... Sohbet... Kaybolurlarsa birbirlerini nasıl bulacaklar?
Su demiş ki:
- Nerede bir pırıltı duyarsanız, bilesiniz ki ben oradayım.
Ateş:
- Eğer bir duman görürseniz, ben oradayım.
Yanıt verme sırası ahlaka gelmiş:
- Beni kaybetmemeye bakın... Kaybederseniz bir daha kesinlikle bulamazsınız.
***
Güle güle Hocam
Ahmet Mumcu... Profesör... Saygın bir hukukçu. Birkaç gün önce kaybettik... 10 Aralık 2025... Rahmetle anıyoruz.
Osmanlı Devleti'nde Rüşvet... Başucu kitabı... 382 sayfa.

Rahmetli hocamızın kitabındaki son cümlelerinden: "Osmanlı'nın çöküşünde pek çok etken rol oynamıştır... Bu etkenlerden biri de rüşvettir."
Rüşvet... Yolsuzluk... Ahlaksızlık... Diz boyu. Ve sonunda kanalizasyon patladı... Kokudan geçilmiyor. Pisliğe bulaşan kimse... Babamızın oğlu bile olsa... Hesap sorulmalı.