İlknur Menlik - Sabah.com.tr
imenlik@comart.com.tr
Bugünlerde epey ünlenmiş bir söz dillerden düşmüyor: "Ne yersen o'sun!" Ama devir sosyal medya devri ve günümüzde insanlar Tumblr, Vine ve Instagram gibi giderek büyüyen sosyal ağlarda yedikleri, içtikleri ve gittikleri yerleri paylaşıyorlar. Bu nedenle ben, bu sözü biraz daha günümüze uyarlayarak; "Ne paylaşırsan o'sun!", diyorum.
Çok değil, bundan sadece 10 yıl önce 'dijital medya kampanyası' pek çoğumuz için ütopik bir kavramdı; özellikle de gıda şirketleri için. Ancak her geçen gün sosyal medyanın, gıda markalarının pazarlama stratejilerindeki payı artıyor. Artık pek çok marka, sosyal medyayı stratejilerine dahil etmiş durumda. Hatta birçok üründe rekabetin sosyal medyada yaşandığını söylemek yanlış olmaz. Günümüzün bu durumunu şöyle bir benzetmeyle açıklayabilirim umarım: "Eskiden büyük balık küçük balığı yutardı. Şimdi ise hızlı balık yavaş balığı yutuyor."
Öte yandan çok sayıda firma da markalaşmak için sosyal medyayı kullanmakta. Ancak hem markalar için hem de markalaşmak isteyen firmalar için sosyal medya inanılmaz fırsatlar barındırırken, diğer taraftan, bu alanda izlenecek yanlış stratejiler de bir o kadar risk potansiyeli taşıyor.
Peki, her iki durumda da (hem markalar hem de markalaşmak isteyen firma ve ürünler için) başarılı olmak için ne yapacağız?
Aslında sosyal medyanın 'chat'leşmekten çok daha öte bir şey olduğu fark edildiğinde, bazı markalar da geç kaldıklarının farkına varmışlardı. Ama hiçbir şey için geç değil. Tabii, sosyal medyadan sadece para kazanmayı düşünmüyorsanız… Eğer böyle bir düşünceniz varsa markanızı en başından riske atmışsınız demektir. Fiyat promosyonu, indirim gibi uygulamalar sosyal medyaya girerken, belki de en son düşüneceğiniz şeyler olmalı. Bunun yerine marka değerini artırabileceğiniz ve müşterileri çekmek için onların duygularına daha fazla hitap eden şeyler sunmanın yolları düşünebilirsiniz.
Nasıl mı? Örneğin; bir çocuğun damak zevki anne karnında gelişmeye başlar ve bir gıdanın tadına alışıncaya kadar çocuk o gıdayı en az 10-15 kez dener. Böyle bir durumda, "Merhaba, yeni anne. Yoğurdumuzu tüket, bu, sen ve bebeğin için oldukça faydalıdır!' mesajı ve buna benzer mesajlar, aynı şeyi söyleyen diğer sayısız reklamverenin gürültüsünden duyulmayacaktır bile. Bunun yerine müşterilerinizin farklı ihtiyaçlarını ve davranışlarını anlamalı ve onlara bu ihtiyaçları yararlı içerikle sağlamalısınız. Bu sayede hamile bir kadın; markanızın sosyal medya mesajında, anne karnındayken çocuğunun damak zevkini geliştirme konusunu ele alan ve ne yemesi gerektiği hakkında ona tavsiyeler veren bir makale bulacak ve bu makale, yoğurt yemesi gerektiğini söyleyen bir reklamdan çok daha fazla etkili ve değerli gelecektir.
Peki, içeriği nasıl hazırlamalıyız? Dijital içerik yayınlarken dikkat edilecek şeyler de var elbette. Öncelikle kaliteye odaklanılmalı: Yüksek kalitede içerik yaratmak, paylaşmaya değer inandırıcı şeyler demektir. Diğer taraftan bu içeriği devam eden bir deney olarak düşünün. Yayınladığınız içeriğin başarısının peşine düşerseniz; neyin takipçilerinizde ilgi uyandırdığını, neyin daha çok ilgi ve trafik çekme potansiyeli olduğunu ve verdiğiniz hangi bilginin işe yaramadığını daha iyi anlarsınız. Ve son olarak, geçmişte çalıştığınız içeriğin üzerine devamlı yenisini ekleyin. Tekrar yazın, eklemeler yapın ve tekrar paylaşın. Tweet veya blog yazısı olarak başlayan bir şey, bir içeriğin daha büyük bir parçası olabilir, daha geniş bir kitleye ulaşabilir ve ürününüz etrafında daha büyük bir ilgi uyandırabilir. Unutmayın, yazdığınız her şeyi henüz herkes görmedi.
Bunları yaparken, bir yandan da 10 yıl içerisinde 200 milyar doları aşması beklenen e-ticareti deneyimlemeyi düşünebilirsiniz. Ve son bir şey daha; muhtemel krizlere hazırlıklı olun. Ürün veya markanızla ilgili herhangi bir beklenmedik durum olabilir. Olası krizleri her zaman önleyemezsiniz, ancak hazırlıklı olabilir ve olumsuz kamuoyunu frenleyebilirsiniz. Markanız için olabilecek en kötü şey, buna hazırlıksız olmaktır. Böyle bir durumla başa çıkmak için, önceden bir planınız olmalı; hızlı tepki vermeli, ulaşılabilir olmalı ve iletişimi iyi yönetmelisiniz. Bunu gerçekleştirmek için 'insan' unsurunun gerekli olduğunu da unutmayın. Sosyal medya da olsa tüketiciler, kim olduğu belirsiz oluşumlarla değil, insanlarla muhatap olmak ister. Kriz anları için bir sözcü veya üst düzey bir yöneticinizi sürece dahil edebilirsiniz. Buradaki önceliğinizin esas sorunu ele almak olduğunu unutmayın ve müşterilerinizin bunu bilmesini sağlayın.
Tüm bunları gerçekleştirdiğinizde, sosyal medya fırsatlarının kapısını açabilirsiniz. Unutmayın, müşteriniz 'Ne paylaşırsa o'dur!" Paylaştığı şey, neden sizin mesajınız ya da ürününüz olmasın.