'Şam'Piyonlar-Satrancın Gizemli Taşları'nın başrol oyuncularından Erdal Özyağcılar ile bir araya geldik. Filmde torununa satranç öğreten eski bir satranç şampiyonunu dedeyi canlandıran Özyağcılar, film ve kariyeri ile ilgili samimi açıklamalar yaptı.
Türkiye'nin ilk satranç konulu reel animasyon filminde rol aldınız. Bu anlamda bu bir ilk. Ne hissettiriyor size bu durum?
Çocuklara satrancı sevdirme açısından sosyal sorumluluk projesi gibi geliyor. Sosyal medyanın etkisiyle telefon tablet kullanımının çok küçük yaşlara düştüğü günümüzde, satrancın önemine değinen bir filmde yer almaktan mutluyum. Satranç, ihtimaller düşündüren, birkaç hamle sonrasını hesap etmeyi sağlayan ve bu sayede beyinin düşünce yapısına doğrudan etki eden bir oyun. Animasyonu, teknolojiyi satrançla birleştiren çok güzel sıcak bir aile filmi oldu.
Daha önce bir çocuk filminde rol almış mıydınız?
Ben daha önce bir çocuk filminde oynamadım. Ama tiyatrodayken çocuk oyunlarını çok severdim. Çocuk oyunlarında oynadım şehir tiyatrosunda çalışırken. Bu anlamda filmin benim için özel bir yeri var.
Karakter özelinde nasıl bir rolde izleyecek sizi seyirciler?
'Hakkı Bey', eski bir satranç şampiyonu. Oğlunu da satranç şampiyonu yapmak istiyor fakat oğlu futbolcu oluyor. Bu sebeple baba kırılıyor ve ilişkileri kesiliyor. İkisi arasındaki köprüyü hala sağlıyor. Ezo Sunal oynuyor halayı da. Fazla insan sevmiyor, kendini kapamış bir adam. Hala satranç sevdalısı. Torununun satranca olan ilgisini keşfedince ona satranç öğretmeye başlıyor ve onu şampiyonaya hazırlıyor.
HİPERAKTİF BİR İNSANIM
Sizin satrançla aranız nasıl? Satranca olan ilgim lise yıllarımdaydı. Bu işi çok iyi bilen arkadaşlarımla zaman geçirmiştim. Bir süre satranca takılmıştım ama 4-5 hamle sonrası için gereken beklemeler, beni sıkmaya başladı. Çünkü ben hiperaktif bir kişiyim ve satranç için bile olsa, uzun süre oturmayı sevmem. Onun için, bıraktım.
Bu filmle çocuklara ne vaat ediyorsunuz? Sizce neden izlemeliler?
Etrafımıza baktığımızda, 8 yaşından itibaren çocukların elinde cep telefonu görüyoruz. Kafalarını kaldırmadan ona bakıyorlar. Telefon, insanları çok cezbediyor. Bugün bir sokağa çıksanız herkesin elinde telefon görürsünüz. Nişantaşı'nda bir kafeye girdim. Herkesin önünde çaylar kahveler ve ellerinde telefon var. Eskiden böyle mekanlarda sohbet edilir, gülünürdü. Bir şeyler anlatılırdı. Artık bu yok. Bu filmdeki küçük çocuk cep telefonunu bir kenara atıp satranç öğrenmek ve şampiyonaya katılmak istiyorsa, bu, çocuklar için güzel bir öğretidir. Çocuklar şu telefondan biraz kurtulup tiyatroya sinemaya gitmeyi, kitap okumayı öğrensinler. Bugün 17-18 yaşında olup da, imkânı olmasına rağmen hiç tiyatroya gitmemiş çocuklar tanıyorum. Bu yüzden bu filmin önemli bir işlevi var. Bütün çocukların izlemesini tavsiye ediyorum.
Hep severek andığınız Kemal Sunal'ın kızıyla Ezo ile kamera karşısına geçtiniz. Bu sizin için nasıl bir duyguydu?
Kemal Sunal deyince akan sular durur. Çok iyi bir dostumdu ve Türk sinemasına damga vurmuş bir insandı. Ezo ile oynamak da çok keyifliydi ve duygusal bir andı. Kemal Sunal'la filmlerde birlikte rol almıştık. Sonrasında kızıyla birlikte rol alırken içim biraz cız etti ama Ezo çok şeker. Çok da güzel oynadı.
BU İŞİN KARA SEVDALISIYIM
Uzun yıllar sektörde yer alan biri olarak, her yaştan hayranınız mevcut. Kuşakları yakalamayı nasıl başardınız sizce?
Evet 55 yıl falan oldu herhalde. Bu 55 yılın etkisi çok büyük, bir de tabii 'Bizimkiler' dizisi 14 yıllık ve 9 yılında ben vardım, onun da etkisi çok büyük. Bir de kendi etkim olarak ben bu işin kara sevdalısıyım, işimi çok seviyorum. Beni izleyenlerin varlığını gerek televizyonda gerek dizilerde gerek tiyatroda gerek sinemada hep içimde hissettim. Onlara en iyisini en güzelini vermek için biraz titiz çalıştım. Yüreğime yakışmayan ve ya benim yüreğimi ısıtmayan bir şeyin seyircinin de yüreğini ısıtmayacağını hissediyordum. Seçimlerim hep onların üzerine oldu. Seyirciye bir şeyler söylemek, seyirciye saygı duymak, onların beğenilerini küçümsememek de etkili oldu.
Siz şöhreti de çok iyi idare ettiniz. Halktan hiç uzaklaşmadınız...
Özel hayatımda önce insanım. Müşfik (Kenter) ağabeyin dediği gibi "Önce iyi insan ol sonra iyi aktör olursun." Ben iyi insan olmaya çalıştım. En nefret ettiğim şey kibir. Fotoğraf çektirmek isteyenleri, benimle sohbet etmek isteyenleri hiç kırmadım. Oturdum da, konuştum da, resim de çektirdim. Ben onlara ekranda gördükleri Erdal Özyağcılar tavrıyla yaklaşmadım, insan Erdal Özyağcılar olarak yaklaştım. Mesela Ayvacık pazarında beni tanımayan yoktur. Sohbet ediyoruz, konuşuyoruz. Yaşamın içinde olmak lazım. O zaman insanlar seni kendine yakın görüyor, seviliyorsun, onların kıymetlisi oluyorsun. Ünlü olmak, star olmak başka, kıymetli olmak benim için çok daha değerli.
GENÇLİĞİN SIRRI VİCDAN VE ŞÜKÜR
Yılbaşında denize girdiniz. Nasıldı? Soğuk değil miydi?
Soğuktu ama biz alıştık artık. Ben her sene girerim. Muhteşem bir şey. Yazın da günde iki defa girerim. Her girdiğimde de 45 dakika falan dururum. Yıllar evvel su jimnastiği öğrenmiştim. Suyun içinde bel bacak hareketleri yapıyorum. Her denize girdiğimde yarım saat su jimnastiğimi yaparım, ondan sonra 15-20 dakika yüzerim. Bir de soğuk akıntı gelir Ayvacık'ta, dalıp 3 yudum da o soğuk sudan içerim.
Gençliğinizin sırrı bu belki de...
Bilemiyorum. O, beyinle düşünce yapısıyla sevgiyle yaşama tutunma enerjisiyle ve şükretmekle ilgili. Bir de tabii ki üçüncü gözün açık olacak. Merhametli, vicdanlı adaletli olacaksın. Birine yardım edebileceğimi düşündüğüm an, birinin ihtiyacını gördüğüm zaman hemen müdahil olurum mesela. Şöhretin bana getirdiği ünü çevreyi bu zamanlar için kullanırım. Allah bana böyle bir şöhret nasip ettiyse bunu yalnız kendime kullanarak bencil davranmam. Yalnız değiliz. Bu dünyada hep beraber yaşıyoruz. Ban yalnızlığı hiç sevmem.
TORUNLARIMIN SIRDAŞIYIM
Kendi torunlarınızla aranız nasıl?
İki torunum var. Onların dostu arkadaşı ve sırdaşıyım. Haftanın iki günü gelirler, konuşuruz. Dertleşiriz. Kumbaralarına her gelişte harçlık koyarım.
Oyunculuğa ilgileri var mı?
Pek yok.
Olsun ister miydiniz?
Onların kararı. Ben yönlendirme ya da baskı yapmam. Kızım Zeynep'e de hiç öyle bir şey yapmadık. O kendi çizgisini yolunu buldu.
GERİYE DÖNÜP BAKMAK İNSANI TEMBELLEŞTİRİR
Geriye dönüp baktığınızda nasıl bir resim görüyorsunuz?
Kariyerimden, hayatımdan memnunum. Geriye bakmam çünkü bu, insanı tembelleştiriyor ve enerjisini azaltıyor. Devamlı ileride neler yapabileceğimi, bana gelen teklifleri nasıl değerlendireceğimi düşünürüm. Mesela, 'Mukadderat' filmini izledim; hem senaristine, hem çekimine, hem oyunculuklara bayıldım. Öyle bir projede oynamak istiyorum.