Alinasyonun (alienation/yabancılaşma) mümtaz temsilcileri olan yurdum solcusundan iki şey çok çekti; biri lahmacun diğeri arabesk.
Lahmacun aşağılandı, hor görüldü ama en azından yasağa maruz kalmadı.
Arabesk öyle mi ya!
Hem aşağılandı hem de TRT televizyon ve radyolarında icra edilmesi zinhar yasak edildi.
Ayrıca, arabeske çifte standart uygulandı; halka serbestti ama halkın vergisiyle ayakta duran kamu kuruluşlarında yasak!
Lahmacuna bu türden resmi veya yasal bir ayrım yapılmadı. Yani, Üsküdar'da serbest, Nişantaşı'nda yasak denilmedi. (Tamam; Nişantaşı'nda biraz zor bulursun fakat kategorik olarak yasak değildir.)
Yurdumun seçkinci solcularının arasında arabeski gizli gizli dinleyenler olduğu gibi lahmacunu da gizli gizli yiyenler olmuştur elbette. Laf aramızda çiğ köfteye de lahmacun muamelesi çekeceklerdi. Neyse ki gözleri yemedi. İbrahim Tatlıses de bir acayip adam; hem arabesk söyledi hem de inadına lahmacun ve çiğ köfte işine girdi.
Gelgelim ne arabesk ne de lahmacun aşağılanmaktan kurtulabildi.
İşin garip tarafı, lahmacun besin değerinden değil, "sınıfsal" nedenlerden ötürü itibarsızlaştırılmaya çalışıldı.
Hiç unutmam; "Ekmek yemeyin, hayatınız kararır" yollu uyarılarda bulunan Canan Karatay lahmacun yerken yakalanmıştı da kıyametler kopmuştu. Canan Hanım da "Ekmekle lahmacunu bir tutanlar akıllarını peynir ekmekle yemişlerdir..." demekle kalmadı, lahmacunun gıda değerini överek, "Lahmacun Türklerin en sağlıklı fast food'udur" dedi.
***
Kimsecikler lahmacunu aşağılamak için gurme veya gastronom ayağına yatmadı ama arabeski aşağılamaya çalışanların alayı müzikolog kesildi.***
Müzik zevkleri çok gelişmiş ya bilmeyen de bunları Bach'tan aşağısı kesmiyor sanır.