Üçüncü yılına girecek olan Gazze'deki soykırım ile dördüncü yılına doğru ilerleyen Ukrayna'daki savaşın asıl nedenleri ortadan kalkmadan kalıcı bir barışın ve istikrarın sağlanması zor görünüyor. Şu an yeryüzündeki bütün çatışma ve krizlerin temelinde ABD ile rakip güçler olarak konumlandırdığı Çin ve Rusya arasındaki güç mücadelesi var.
Özellikle de Çin'in Kuşak Yol Projesi'ni baltalamaya ve kuşatmaya yönelik hamleler dikkat çekiyor. Ukrayna savaşıyla hem Rusya'ya karşı Avrupa'nın konsolide edilmesi sağlandı hem de Çin'in Rusya'dan geçip Avrupa'ya ulaşması planlanan kuzey koridoru devreden çıkarıldı.
Gazze soykırımı ve İsrail'in İran ve diğer bölge ülkelerine yönelik saldırıları, Çin'in Kuşak Yol Projesi'nin orta koridorunu hedef alıyor. Tayvan meselesi, Güney Çin Denizi'ndeki krizler, Pakistan-Hindistan çatışması ve Myanmar sorunu ile de güney koridoru baltalanmak isteniyor.
Şu an zayıflatılamayan tek proje orta koridor. Zengezur hamlesi, Gürcistan'daki siyasi çekişmeler ve AB'nin Orta Asya devletlerine yönelik açılımları orta koridorun şahdamarı konumundaki Trans-Hazar hattını kuşatmaya ve hayata geçmesini zorlaştırmaya dayanıyor.
***
Fakat
Türkiye'nin bu hattın omurgasını oluşturması büyük bir dirence
yol açıyor. 25 Eylül'deki
Erdoğan-Trump görüşmesinin de gösterdiği gibi Türkiye
"çift başlı Selçuklu kartalı" manifestosuyla
da dile getirdiği gibi yeni süreçte bağımsız
bir duruş sergileyeceğini en üst perdeden hem
BM'de hem Beyaz Saray'da hem de
Sayın Bahçeli'nin "TRÇ ittifakı" çıkışıyla dile
getirdi.
Şimdilik alttan alan ABD, Türkiye ile yeni bir sayfa açıyor. Çünkü Türkiye, Ortadoğu ve Orta Asya ile
Güney Asya başta olmak üzere
Doğu Akdeniz, Karadeniz, Kuzey Afrika,
Kafkasya ve Balkanlar gibi küresel güç mücadelesinin en kritik bölgelerindeki ağırlığı ile
her tür güç projeksiyonunda "bypass" edilmesinin imkânsızlığını emperyal merkezlere kabul ettirmiş durumda.
Bu bağlamda kimse Türkiye'yi dışlamaya çalışmıyor. Rusya da Çin de ABD ve AB de Türkiye ile ilişkilerini derinleştirmenin yollarını arıyor. Dolayısıyla Gazze'deki soykırım üzerinden bölgeye ve Türkiye'ye dayatılan
siyonist paradigma parçalanıyor. Şimdi bu parçalanmayı restore eden çalışmaları görüyoruz.
***
Hâliyle ABD Başkanı
Donald Trump ve İsrail Başbakanı
Binyamin Netanyahu görüşmesinde gündeme gelen
Gazze'de ateşkesi öngören 21 maddelik plan,
aslında bir moladan ve küresel ölçekteki stratejinin
başka yollarla devam ettirilmesinden
başka bir anlam taşımıyor.
Yoksa Gazze'de barış ve ateşkes konuşulurken
İran'a yönelik BM ambargoları yeniden devreye girmezdi.
Rusya ile Ukrayna arasındaki savaş sivil ve ekonomik hedefleri de kapsayacak çapta kızışmazdı. Daha da önemlisi
Çin'i kuşatmaya yönelik her tür lojistik ve askeri hamleler ardı ardına devreye sokulmazdı.
Angola, Mozambik, DKC ve Tanzanya'dan Afganistan, İran, Filipinler, Myanmar, Gürcistan ve
Venezuela ile Karayipler'e kadar uzanan sahalarda
Çin ve Rusya'ya karşı yeni bir küresel strateji hattı oluşturuluyor.
Yeni Gazze planı bu stratejik satrancın ilk hamlelerinden biri. Ana
hedef Avrasya başta olmak üzere küresel
nüfuz alanlarını, jeo-ekonomik sahaları
ve ticaret yollarını yeniden şekillendirmek.
Fakat bunu yapabilmenin yolu
Rusya, Çin ve Hindistan arasındaki hat ile Türkiye'nin pekişen nüfuzunu dengelemekten geçiyor.
İşte burada
ABD ve Avrupa stratejik bir sınavla karşı karşıya. Siyonist İsrail
yönetiminin
saplantılı hedefleri için Batı,
küresel ve bölgesel çıkarlarını feda edip edemeyeceğine
karar verecek.
Gazze'nin geleceğine dair kararlar bu bağlamda belirleyici
olacak. Bakalım emperyal merkezler bu
siyonist girdaptan nasıl çıkacak?