Bir Alman olarak Türkiye'yi nasıl görüyorsunuz?
Türkiye Avrupa açısından en büyük pazarlardan biri. Avrupa'da Türkiye çok güçlü. İngiltere'de çok güçlü bir marka farkındalığımız yok mesela ama Türkiye'de gerçekten çok güçlüyüz. 2008 krizinde bir tek Avrupa'da etkilendik, İspanya felaketti. Türkiye'de hiç etkilenmedik. Dolayısıyla 2010'da burada yüzde 5 büyüdük.
İstanbul'u son gelişinize kıyasla şimdi nasıl buldunuz?
Çok olumlu izlenimlerim oldu. İstanbul'un bu kadar büyümesi, beni hayrete düşürdü. İstanbul gerçekten büyük bir metropol. Otelleri ve gelişimiyle turistlerin de uğrak yeri olan bir şehir artık. Hatta İstanbul artık bir Faber Castell mağazası taşıyabilir diye düşünüyorum. Üst düzey müşteriler var.
Faber-Castell'in 250 yıllık geçmişindeki başarısının sırrı nedir?
Marka saygınlığı oluşturma yönündeki büyük çabaları, sosyal bağlılığı, yaratıcılığı ve "küreselleşme" kelimesi ortaya çıkmadan çok önce yeni pazarlar elde etme konusundaki kararlılığı, bugün de o zaman olduğu kadar gündemde olan ticari niteliklerdir. Önemli olan geleneğe hatır için sarılmak değil, onu zamana uygun bir şekilde başarılı bir değerler sistemi olarak korumaktır. Her zaman öğrenmeye meraklı olmak ve müşterinin yararına olacak bakış açısını hiçbir zaman kaybetmemektir.
En sevdiğiniz kalem?
2011 gerçekten favorisi kalemim oldu. İnce bir işçiliğe sahip, güzel bir kalem.
Hobiniz nedir?
Sanat koleksiyonum var. Cumartesi günleri yarım günümü koleksiyonuma ayırıyorum. Çizim ve eskizleri toplamayı seviyorum. Kağıt üzerinde bütün çizimleri topluyorum. Kimisi bizim ürünlerimizle kalemlerimizle yapılmış. Mesela Volkswagen Golf'ü tasarlayan kişinin ilk çizimleri elimde. Dünyaca ünlü mimar Sir Norman Foster bir kalem aşığı, onların çizimlerini topluyorum. Yaptıkları eskizleri kurşun kalemle tasarlıyorlar. Onları bulmayı tercih ediyorum. Tam sayısını bilmiyorum ama 800 sanat eserim var...